Meantime IPA: Şerbetçiotuna İngiliz dokunuşu
Aslında bu yazıya geçen hafta başlamıştım. Hatta birayı geçen hafta içip notlarımı o zamandan almıştım. Ama Meantime'ın hikayesi o kadar ilgimi çekti ki, planladığımdan bambaşka bir yazı çıktı: Meantime Brewing Company, bir İngiliz'in yükselişi
Meantime IPA denerken yanında Coffee Porter ve Yakıma Red'i de alıp denemiştim,ama her birinin bir arada olduğu daha detaylı bir yazıyı başka sefere yazacağım. Aynı markanın 3 farklı tarzını denemek damağı ve burnu yorsa da haz olarak bambaşka bir deneyim yaşatıyor size. IPA ile yediğim baharatlı cips ve cheddar peyniri, Coffee Porter'a eşlik eden çikolata midemde ve ağzımda karmakarışık anlar yarattı hem iyi hem kötü anlamda. Şimdi sıra İngiliz tipi IPA'de.
ENGLISH-STYLE INDIA PALE ALE/IPA
Bildiğimiz IPA türünü herkes alıp kendine uyarlıyor mu ki? Neden başında "English-style" yazıyor mesela? Yarın ben de çıkıp bira üretsem ve üzerine "Turkish IPA" yazsam? Aslında yapılabilir. Türkiye'de kendimize özgü bir şerbetçiotu yaratıp üretirsek neden olmasın? American-style IPA, English-style IPA ve hatta European IPA temelde çok büyük aromatik ve malzemesel farklar gösterir. Farklı coğrafya farklı şerbetçiotu kullanımı demek, bu da bambaşka kokulu, tatlı, karakterli bira demek. IPA türünün kökenini inceleyen ve sorgulayan çok detaylı bir yazıyı zaten Cihangir burada anlatmıştı: Brewdog Hardcore IPA: Acı Gerçek Tekrar üzerinden geçmeye gerek yok. Benim detaylandırmak istediğim kısım ise daha çok İngiltere ve Amerika arasındaki IPA ilişkisi. Amerika'daki "Craft Beer" akımı sayesinde dünyada hızla değişen ve kabul gören bir trend var, Amerika'da son yapılan "2016 World Beer Cup"'ta yarışan IPA sayısı bunun kanıtı. Amerikan IPAlerinin tadı daha acı ve daha aromatik. Amerikan şerbetçiotlarının Avrupa'dakilere kıyasla en temel farkı bu. Artık bir bira üreticisi olmanın yolu IPA üretmekten geçiyor. Tabii IPA ile de bitmiyor, Double, Triple ve Imperial IPA ler ile biralardaki ABV çift hanelere, IBU (International Bitterness Unit - Biranın acılığını belirten bir birim) da giderek üç hanelere geliyor. Tabii bütün bunlar olurken İngiltere de durur mu? yapıştırmış cevabı: "IPA'i ben buldum, asıl ben üretirim". Hikayenin başlangıcı da 19.yy'a dayanmakta. Hatırlarsınız İngiltere'de bir "ale" çılgınlığı yaşanıyordu o dönemlerde. Hatırlamazsanız da, buradan lütfen: Old Tom ve Ale çılgınlığı
İşte tam bu dönemde İngiltere'deki bira o kadar popüler ki üretime hammadde yetişmiyor. Şerbetçiotu kıtlığı yaşanıyor ve özellikle Amerika başta olmak üzere çeşitli yerlerden şerbetçiotu getirilmeye başlanıyor. O zamandan bu zamana da Ingiltere IPA lerinde hem Amerikan hem İngiliz şerbetçiotları kullanılıyor. Meantime'ın kurucusu Alastair Hook da Amerika'daki stajları sırasında tam da bu devrimin (veya akımın) yükselişine şahit oluyor. Meantime adına ürettiği ilk bira olan IPA'de de Fuggle ve Goldings şerbetçiotlarını kullanıyor. Bunlardan Fuggle, artık çok iyi bilinen Amerikan şerbetçiotu olan "Cascade" in çok yakın bir türü. Ama ona rağmen aynı ligde yarıştığı "Brewdog Punk IPA" ya da "Thornbridge Jaipur" gibi Amerikanlaşmamış, yani keskin şerbetçiotu ve çimenimsi ve çamı andıran bazen de tropik meyveli kokuları buram buram sunmuyor. Çünkü English-style IPA diye geçen bu tür, İngilizler'in malt karakterlerini birada koruma ve öne çıkarma isteğiyle alakalı. İngiliz soyluluğu farklı olmayı gerektirir, bunu da topraksı ve baharatlı aromalarla yapıyor. Hala "Ya iyi de ben yazıdan falan anlamam, bana tat lazım" diyenler olabilir. Bunun için örnek vermek gerekirse, San Diego'dan Stone IPA tam bir Amerikan IPA olarak öne çıkıyor. Birebir kıyaslama yapmak için karşı taraftaki English-Style IPA adayımız ise: Samuel Smith's India Ale ya da Brooklyn East India Pale Ale. Bunları denedikten sonra iki tür arasındaki farkı daha rahat anlayabilirsiniz.
English IPA özelliklerinden bahsedelim biraz da. Ingiltere'de IPA türü genellikle düşük alkollü biralar için kullanılmış öncelerde. Özellikle I.Dünya Savaşı sonrasında bira için bazı kısıtlamalar getirilmiş. Mesela daha çok vergi, daha düşük alkol oranı, pubların açılış ve kapanış saatlerine kısıtlama ve hatta en komiği de "Buying a round" yani herkesin sırayla gruptakilere bira alması olayına getirilen yasak. Bu kısıtlamalar zamanla kaldırılmış olsa da, o dönemdeki "Ale" üretimine büyük darbe vurmuş.
Günümüzde ise daha yüksek alkollü "Pale Ale" türü için kullanılmaya başlanmış. İngiliz tipi, toprağımsı, meyvemsi ve baharatlı karakterleriyle anılırlar. İngiliz mayaları da daha meyvemsi bir aroma ve tat verirler biraya. Daha önce de değindiğim gibi, Amerika versiyonlarına göre malt karakteri ve şerbetçiotu arasındaki denge daha fazladır. Amerika'daki gibi şerbetçiotuna doğru kaymaz yani ibre. Amerikalılar hatta İngiliz IPAleri için "Bizimkinin daha basit ve zayıf hali" derlermiş. Ama bunun pek de gerçek olmadığını 19.yy Burton, Londra ve Edingurgh'de üretilen ve %6-%7,5 ABV'li ve çok "hoppy" IPAlerden anlayabiliriz. Az çok farkı özetlemiş oluyoruz bu şekilde. Şimdi biranın tadımına geçebiliriz.
Meantime IPA: India Pale Ale mı? Ingiliz Pale Ale mı?
Meantime ilk birası olarak India Pale Ale'ı üretmiş. Seçenekler arasındaki en eski tarife sahip. Ama asıl imza biraları, ürettikleri "London Porter" ve "Coffee Porter". Dediğimiz gibi ürettikleri IPA İngiliz şerbetçiotları kullanılarak yapılmış. İki çeşit şerbetçiotu Fuggles ve Goldings kullanılmış. Aynı zamanda klasik malzemeler, su, arpa maltı ve maya var. Kullanılan maya da %100 İngiliz: Danstar Nottingham Ale Dry Yeast. Böylece Amerikalı kardeşlerinden karakter olarak ayrılan bir bira söz konusu.
Bir kere şişe tasarımı bence çok çok güzel. Çoğu üreticiden farklı, şarap şişesini andıran bodur bir tasarımı var. Butik biracı olarak işe başlayan Meantime, şişe tasarımıyla da alışılmışın dışına çıkmış gözüküyor. Çoğu marka etiket tasarımıyla farklılaşma yoluna giderken burada yenilikçi bambaşka bir tasarım söz konusu. O sebeple fikir olarak takdire şayan. Hatta açasım bile gelmiyor, bütünlüğü bozulacak diye.
Bardağı ise herkesin alıştığı ve artık IPA gerçeği olarak kabul edilen SPIEGELAU tasarımı bardaklar kadar heyecanlandırmıyor insanı. Farklı olarak IPA bardaklarında gördüğümüz şarap kadehini andıran, hafif köşeli, kısa boylu, uzun tutma yerli bardaklara da benzemiyor. Tombul Efes bardakları gibi. Üste doğru gittikçe uzayan bir yapısı var. Birazdan da göreceksiniz, bira aslında olağanüstü köpüklü bir bira değil. Anladığım kadarıyla bardağın bu tasarımı fıçıdan alınan biraların kapasitesiyle alakalı. Özel bir aroma açığa çıkarma kaygısı güdülmemiş. Solda görebilirsiniz. Tam da IPA servis edilirkenki bir poz.
330'luk şişesinden almıştım, onu deneyeceğim. Büyük olanları "bottle-conditioned"; 750ml, tepelerindeki şampanya kapağı vari şişe mantarından da çıkarımda bulunabilirsiniz. Dediğim gibi şişe tasarımı çok güzel. Özellikle bu büyük olanları ayrı bir güzel. Tepesindeki mantarıyla oldukça "Şaraptan anlayan sofistike bir insan gibi gözüküyor. neyse şişesini çok beğendiğimi söylemiş miydim?
Sıra ilk açılışa ve rengine kokusuna ve köpüğüne geliyor. En sevilen en beklenen heyecanlı anlardan ilki değil. İkincisi. Birincisi tabii ki de biranın tadına bakılan o ilk yudum. Köpük oluşumunu tetiklemek için ve köpüğün taşmayacak olmasının verdiği yüksek özgüvenle büyük bardağa şişeyi hızlıca boca ediyorum. İşte o an:
Spastik efekt için kusura bakmayın, karanlık ortamda çektiğim için biraz renklendirmek durumunda kaldım. An ve an döküşüm ve köpüğün bardakta duruşuna şahit olabilirsiniz. Daha önceki deneyimlerimde de başıma gelmişti köpüğün beklenenden az olması. Bu sefer de gayet ince ve geçici, çabuk dağılan bir köpük. Oysa ki neler ummuştum. Tipik bir "Expected vs. Reality" hayal kırıklığı.
Koyu altın, kehribar karışımı güzel ve oldukça berrak bir rengi var. Tipik filtrelenmiş bir birayla karşı karşıyayız. Kabarık açık beyaz bir köpüğü var. Çabuk dağılan tipten. Yukarıda soldaki bira bende olsaydı bu yorumu yapmayacaktım. Bu sebeple genelleme yapamıyorum şu an. Ama genel kanı köpüğün ince olduğu yönünde. Dikkatimi çeken bir nokta ise köpük dağılırken bardağın kenarlarında bıraktığı oldukça belirgin "Lacing" yani köpük izleri. Bu özellik biranın iyi ya da kötü olmasıyla ilgili bize ipucu vermez, daha çok bardağın temizliği ya da birada kullanılan malzemeler hakkında açık verir. O yüzden "lacing" de bir gözlem olarak burada kalsın.
Kokusuna gelirsek, oldukça bitkisel şerbetçiotu tadı alınıyor, tam da English-Style IPA lerde olduğu gibi. Portakal. Takriben karamel maltı ve azıcık tatlı bir ekmeğimsilik. Aslında daha çok bisküviyi andıran bir koku. Tatlı maltlar ağırlıkta. Kokusu beni şaşırtacak kadar karmaşık. Türünün özelliklerini birebir yansıtıyor. İngilizce "True to style" denebilecek bir bira. Tekrar kokluyorum, ama bu sefer koku giderek zayıflamış. O ilk andaki yoğunluk yok. Biraz hayal kırıklığı. Ya da koku hücrelerim uyuştu / yoruldu.
Tadına da bakmak lazım. Alkol oranı %7,4 ABV. Yüksek bir oran. Hele British bir IPA için. İlk yudumda alkol çok hissedilmiyor. Hatta hiç yok gibi. Şerbetçiotu tadını azıcık alabiliyorsunuz ama aynı oranda da şekerli maltlar diğer taraftan dengeliyor. Daha önce dediğimiz English-style IPA olmasının faydası burada da çıkıyor. Amerikalı kuzenlerine oranla daha dengeli, daha az hoppy ve tropik, turunç aroması baskın değil. Ama kendi içinde portakal tadını biraz alıyorum. Yerini hemen daha tatlı maltlara bırakıyor. Karamelize şeker ikinci yudumda da karşıma çıkıyor. Ben portakaldan sonra bu tatlı aromaları almaya pek alışık değilim. Hatta benim en sevmediğim iki karışımdan biri çikolata-nane, diğeri de çikolata-portakaldır. O sebeple bu yudumlardan giderek keyif almamaya başlıyorum.
Orta gövdeli ve orta karbonasyonlu bir yapısı var. Kabarcıklar bardağın dibinde, yüzeye doğru yarışmıyorlar. Kabarcıklara ve gazlı görüntüsüne rağmen rahatsız edici bir gaz oranı yok. Stiline sadık kalmış. İngilizler IPA'den anlıyorlar. Bu bira bunun en güzel kanıtı. Ağızdaki hissi de gayet yumuşak. Yüksek alkolüne rağmen içimi de kolay. Bitimi hafif tatlı, tabii ki kullanılan karamel ve şekerli maltların etkisi çok büyük.
Tabii bütün bunlara ek olarak, yine o LaTrappe Trappist Witte'de aldığım sabun benzeri tadı alıyorum. Oysa ki biraya eşlik etmesini tavsiye ettikleri "cheddar peyniri" ile içmeme rağmen. İlk iki parça peynirle inanın çok güzel dengeleniyor. Peynirin tuzlu yapısı ve biranın tatlı maltı ağızdaki tat alma memeciklerinin çok büyük kısmını aynı anda uyarıyor. Hatta bitimindeki "hoppy" karakteri ekstra bir kaç memecik daha uyarıyor. Ama bira ısındıkça soğukta gizlenmiş aromalar da açığa çıkıyor ve bu sabunumsu tat buna örnek. Gerçi hızlıca kayboluyor ve kalıcı değil. Ama yine de o tadı bir kere aldım, ve artık kurtulamıyorum. Neyse ki biranın dibine geldim, son bir çabayla onu da yuvarlıyorum.
Meantime Brewing Company ingiltere'deki "craft beer" akımını çok güzel temsil ediyor. Ürettiği kaliteli ve İngiliz ruhuna özgü biralarıyla da oldukça ses getirdi. SAB Miller tarafından satın alınması da bunun en güzel kanıtı. IPA içmek istiyorsanız ve ilk IPAleriniz genelde Amerikalı olduysa (muhtemelen çoğumuz Brewdog PUNK IPA ile giriş yaptı bu türe) farklı bir bira sizi bekliyor. Ben çok beğenemedim, ilk olarak portakallı şekerli yapısı benim damak zevkime çok ters. İkinci olarak ben biraz daha şerbetçiotlu IPAleri seviyorum. Son olarak da o sabunumsu, deterjanımsı tat. Ben 73/100 veriyorum. Ama 750ml'den de içip inceleme yazma sözüyle bu biraya göz kırpıyorum ilerisi için. Daha farklı bir deneyim olacağı kesin. BeerAdvocate puanı 88/100, Ratebeer puanı da 89/100. Şimdiden afiyet olsun.