Bira koskoca bir dünya ve başlı başına bir sanattır, "Bira hamallıktır yeeaaaa" diyenlere karşı kurulmuş bilgi ve paylaşım amaçlı bir blogdur.


2009 en iyi Ale ödüllü bir İngiliz: Robinson's Old Tom Strong Ale

2009 en iyi Ale ödüllü bir İngiliz: Robinson's Old Tom Strong Ale

180 yıllık aile geleneği

robinson's visitor center

Bizim aile mesleğimiz en fazla nedir? "Baban gibi mühendis ol", "Mimar ol", hatta şanslıysan "Baba mesleğini yap da işin başına geç artık" denir. Yurtdışında, hele özellikle alkolün bir kültür ve gelenek olduğu toplumlarda ise bambaşka baba meslekleri var. Mesela şarap bağcılığı. İşlerinden bahsederken, nesilden nesile nasıl geçtiğini heyecanla anlatırlar. Aileden daha yaşlı ağaç ve bağlar zamana ve şişelere meydan okur. Veya konumuzla ilgili olan bira üreticiliği. Tam da Robinson ailesinin yaptığı gibi. Günümüze kadar ulaşan bir ileri görüşlülükle Frederic Robinson 1838 yılında Stockport, İngiltere'de bira imalatına başlamış. Şu an ailede büyük büyük büyük torunlar işin başında ve tam tamına 6 nesildir bira üreticiliği yapıyorlar.Bölgesel bir marka olan Robinson's Brewery daha çok Kuzeybatı İngiltere'de faaliyet göstermekte ve 300'den fazla pub işletmektedir. Son rakam 260 diye geçiyor ama emin olmadan yazmak istemiyorum.

robinsons unicrn

Her şey, Baba William Robinson'ın Lower Hillgate, Stockport'ta bulunan "The Unicorn Pub"'ı satın almasıyla başlar. 1859'da William'ın oğlu Frederic pubın başına geçer ve üretim kapasitesini arttırmak için hemen arka binada bulunan depoyu satın alır (biri baba parası mı dedi?). Ölümüne kadar da civardaki diğer pubları satın alarak dağıtımı ve işlerini giderek genişletir. 1900ler'in başlarında aile işlerinin başında 4. jenerasyon Robinsonlar vardır artık. Farkettiyseniz büyüme stratejisi olarak ya rakipleri satın alıyorlar, ya da kapasitelerini daha da arttırarak rekabeti öldürme yoluna gidiyorlar. Oldukça agresif bir iş modeli. Bu model aynı şekilde 1908 - 1933 arası devam ediyor. Yeni şişeleme tesisi, yeni üretim tesisi ve ofisler kuruluyor. Bitti mi? bitmedi. 1943'te "The Black Lion" isimli pub zincirini satın alıyorlar. Şu an 6.jenerasyon Robinsonlar işin başında ve hep en iyi yaptıkları işi yapmaya devam ediyorlar: İngiliz Ale üretmek. Ancak satın aldıkları zincirler sayesinde de Ginger Ale (Zencefilli Ale)'den Golden Ale'e, ESB (Extra Special Bitter)'den Porter'a tipik İngiliz tarzlarını üretiyorlar. Günümüzdeki üretim tesisleri Old Unicorn Brewery diye geçmektedir ve 1838'te William Robinson'ın ilk satın aldığı ve işi başlattığı yerin adıdır. Aynı zamanda logolarında bulunan Unicorn ile de bu tesisi ölümsüzleştirirler.

Tesisi gezmek isterseniz size küçük bir sürprizleri de var, İngiltere'ye özgü Shire atları (Süren kişi Bilbo Baggins değl ne yazık ki) ve 19.yy'daki Robinson's at arabasıyla sizi karşılıyorlar.

Çektikleri varillere bakarsanız, bu atların 19.yy'daki önemini ve değerini anlayabilirsiniz.

Çektikleri varillere bakarsanız, bu atların 19.yy'daki önemini ve değerini anlayabilirsiniz.

Yük çekme özellikleriyle ünlü olan Shire atları

İşlettikleri publara ek olarak, çevredeki üreticilere şişeleme, varil ve fıçı temini ve hizmeti de vermektedirler. 360 civarı pub işletince işlerin bir kısmı da bu şekilde hayırseverliğe kayabiliyor.

Uzmanlık alanı: Ale

İsmini Türkiye'de hiç duymamış olsak da Kuzey ingiltere'nin bu köklü üreticisi Seasonal Ales (Belirli mevsimlerde yetişen taze malzemeler ile üretilen dönemsel biralar, ya da festival, kutlama, tören gibi özel günler için üretilen sınırlı biralar) ve British style Ale larıyla ün kazanmıştır. Biralarını en eskiden yeniye doğru sıralarsak:

Unicorn (%4.2 ABV): İk kez 1896'da üretilen ve o anki ismiyle Robinsons Best Bitter diye anılan amiral gemisi biraları. 100 yıldır aynı tarifi kullanan bir golden ale. Aynı zamanda "The Brewing Industry International Awards" Altın madalyası bulunmaktadır.

Old Tom (%8.5 ABV): Birazdan tadımından bahsedeceğim en eski biraları. 1989'dan beri üretilmektedir. Strong Ale ya da "Old Ale" diye geçer. Aynı zamanda bu serinin iki üyesi daha vardır; Chocolate Tom ve Ginger Tom.

Dizzy Blonde (%3.8 ABV)

9 Hop IPA (%6 ABV): Limon ve greyfurt aromalarının yoğunlukta olduğu bir IPA. Üretiminde 9 farklı şerbetçiotu harmanının kullanıldığı söyleniyor. BeerAdvocate ve Ratebeer puanları düşük, içme fırsatınız olursa aklınızda bulunabilir.

Unicorn Black (%4.1 ABV): Cheshire Black ismiyle anılan ama artık Unicorn Black olan koyu bir stout. Bu biraya da "meh" diyor yabancılar.

Trooper (%4.7 ABV): Türkiye'de içme şansı bulduğum enteresan bir bira. Rind sağolsun. Mayıs 2013'te Iron Maiden'dan Bruce Dickinson tarafından yaratılan premium bitter bira. Şişesi ne kadar da asi, bakar mısınız:

 Wizard (%3.7 ABV) Bir Cheshire efsanesi varmış bu biranın isminin arkasında ama uğraşamayacağım şu an. Bir an önce bira tadımını anlatmak istiyorum çünkü :) Türü "Amber Ale" ve 2015'ten beri üretilen yeni bir bira.

OLD TOM STRONG ALE

Bu birayla şans eseri Kadıköy'de bira alışverişi yaptığım tipik bir pazar günü karşılaştım. Açıkçası şişesi çok cezbetti. Koyu renkli cam ve aynı zamanda içi de koyu renkli bir birayla dolu olunca ilk izlenim: "Bu ciddi bir bira, alkol oranına bakayım ki başıma bir şey gelmesin." oluyor. Şişenin üzerinde grafik ya da logo bulunmuyor. Bu birayı ithal eden firma aynı zamanda "Ginger Ale" olanından da getirmiş, ve bir kaç düzine de "Trooper" modeli var. Old Tom'un imza biralarına şu an stoklar bitene kadar erişim şansımız var. Ben Ginger Ale seven birisi olmadığım için ona para vermek istemedim, ama Trooper modeli de klasik bir Ale olduğu için, "Ne kadar kötü olabilir?" düşüncesiyle ondan da aldım.

Old Tom'un şişesini ilk elinize aldığınızda elinize çok güzel oturuyor:) Ben tasarımını beğendim. Kabartmalarla Old Tom ve Strong Ale yazısını gövdeye kazımışlar. Aynı zamanda biranın aldığı ödül de sticker üzerinde belirtilmiş: 

Bu noktada bira heyecanlanmıyor değilim. Ödüllü biralara erişim şansımız pek olmuyor. Bulmuşken bir an önce denemek istiyorum. Ama ilk istikamet tabii ki buzdolabı. Strong Ale / Old Ale tarzı biraların ait olduğu yer aslında serin bir mahzen. Servis sıcaklığı da bu sebeple 12 - 14 derece arası. Buzdolabının ısısını ayarlayıp beklemeye başlıyorum. Beklerken size bir kaç poz:

Kanunlar gereği garip garip stickerlar yer alıyor şişelerin üzerinde. Sökmeye çalıştıysam da iz bırakmadan sökmeyi beceremedim. 

Yeterli süre bekledikten sonra birayı servis etme anı:

Siz de farketmişsinizdir hemen, bu nasıl bir köpük...Taşacak diye de korkmadım değil bir anda boşaltırken. Ama Bardak yapısı gereği taşmadı. Bu arada en uygun bardak olarak "Deschutes Brewery"'den aldığım "Goblet - Snifter" kırmasını kullanıyorum. Bazı servisler "Shaker Pint" diye geçen bildiğimiz su bardağında yapılıyor, ama çok esnaf işi gibi duracağından bunu kullandım. Bakar mısınız Allah aşkına bu ne mesela?

Neyse köpüğe geri dönüyorum, 3-4 parmaklık güzel bir köpüğü var, ama hemen aldanmamak lazım çünkü çabucak kayboldu. Aşağıda iki küçük yudum ve yaklaşık 2 dakikadan sonraki halini görebilirsiniz:

Bardaktaki rengi de oldukça koyu. Bir Porter ya da Stout kadar olmasa da, içtiğim en koyu Ale lardan biri. Köpüğü krem renkli, biranın rengiyle paralel, gazlı hissiyatını dökerken alabiliyorsunuz. Kokusuna geçmeden önce English Strong Ale özelliklerine kısaca değinmek gerek. Türün tipik örneği meyvemsi tadı ve koku barındırması. Özellikle orman meyveleri. Hafif tatlı ve maltını da hissettiren bir aromadan bahsedilebilir. Şerbetçiotu tadı da alınabilir, ama tarife ve üreticiye göre değişen nadir bir özellik. Genelde filtrelenmezler ve çoğunlukla "bottle-conditioned" olarak sunulurlar. Tabii ki bu türün çok güzel ve kusursuz örneklerine de değinmek gerek. Mesela bir başka İngiliz Fuller's 1845.

Old Tom'da da ilk yudum ve kokuda aynen şişenin üzerinde yazdığı gibi meyvemsilik hakim. Ancak kuvvetli şekilde içinize çekmeniz gerek, çünkü o kadar kuvvetli bir kokusu yok. Tatlı ve ekmek kokusuyla birlikte, maya, malt, özellikle karamel ve çikolata kokusu mutlaka hissediliyor. Ben biraz da "kavruk" (Roasty) bir koku da aldım. biraz daha bekledikten sonra toprak kokusu da geliyor. Beklenenden zengin bir yelpaze. Şişenin üzerinde şöyle bir ifade var: booming with ripe malt and hops followed by a deep port wine finish.", diyorlar ki, malt ve şerbetçiotu tadı sizi çarpacak ve bitişindeki şarap tadıyla altın vuruş olacak. Zaten önceki kategorisi de "Barley Wine" olan bir bira bu. Şaşırmamak gerek. İlk yudumu artık alma vakti.

Az-orta arası bir gazlılığı var. Aynı zamanda orta gövdeli. Fazlasıyla mayamsı ve ekmeğimsi bir aroma. Ekmek içmek gibi hatta. Ama Old Tom'un asıl ustalığı ağızda bıraktığı tadıyla anlaşılıyor. Oldukça yoğun şekilde kavrulmuş malt tadı bırakıyor ve yutarkenki "Warming" hissi çok kuvvetli. Benim hoşuma giden özelliği de bu tam olarak. Çoğunlukla karamel tadını damakta bırakması benim gibi tatlı severler için çok güzel bir şey. Bitiminde belli belirsiz bir acılık ve burukluk var, ama oldukça lezzetli bir bira. Benim içtiğim 4. şişe ve giderek daha da sevmeye başlıyorum. Ama sürekli tedarik edilemeyecek olması beni korkutuyor. İçimi hafif bir bira, alkol tadını her yudumda hissetseniz bile çok rahatsız edici değil. Alkolün sertliğini bardak bittikten sonra farkediyorsunuz. İçtiğinizde hücum eden tatlarla birlikte alkol kendini ikinci plana atıyor. Bu zenginliğe şaşırmamak gerek. Tarifinde British Pale Maltları, Crystal ve Çikolata - Karamel maltları kullanılmış. İngilizlerin bolca tercih ettiği Goldings ve Northdown şerbetçiotlarıyla da acılık dengelenmiş. 

Çok lezzetli bulduğumu söylemeliyim. Kavruk, baharatlı, içimi kolay, biraz acı ve çok aromalı. Aldığı ödüller de bunu doğrular nitelikte. Bu kadar farklı tadın ortaya çıktığı bir biraya da bu ödül yakışır. Çok tercih ettiğim bir tür olmadığı için Strong Ale tarzı hakkında çok bilgi sahibi değilim. Ama içtiğim bir kaç farklı birayla kıyasladığımda bu gerçekten en iyisi olabilir. Dediğim gibi bu kadar aromaya alışık değilseniz aldığınız ilk yudum sizi oldukça şaşırtıp meraklandıracak. Devamını içmek isteyeceksiniz. Ben 92/100 verdim kendilerine. Robinsons bu puanı ne kadar önemser orası ayrı konu:)

Birinci sınıf biralar; Trappist Manastırlarını tanıyalım - Part I

Birinci sınıf biralar; Trappist Manastırlarını tanıyalım - Part I

Belçika'nın yüksek çıtası: Trappist biraları

Belçika'nın yüksek çıtası: Trappist biraları