Fuller's IPA geldi diye sevinirken...Beklentilerimiz karşılandı mı?
Yükselen Trend IPA ve Fuller's India Pale Ale
IPA denince herkesin aklına nedense tek tip bira geliyor. Ya dudak büzecek ya da turunç, tropikal, çayır, çimen, ot kokacak...Halbuki IPA türü o kadar geniş bir dünyayı barındırıyor ki içinde. Bir kere yurtdışında hemen her butik bira üreticisi ilk biralarını IPA yapıyor. Bunun iki sebebi var, birincisi üretimi gerçekten çok kolay ve düşük maliyetli diğer türlere göre. İkincisi de tüketicilerin sürekli IPA var mı? Aaa X tarz IPA nasıl olmaz?? gibi sorualrla gelmesi, ve daha da bilinçlenmeleri ve bu türü sahiplenmesi.
IPA yapmam diyen üreticiler bile dediklerini yutup IPA işine girişmişler hep. Hatta konuyla alakalı Brewers Association'dan Chief economist (Baş ekonomist ne demekse) Bart Watson bu konuya değinmiş bir yazısında ve şöyle bir soru sormuş: Sıradaki IPA nedir? (ilgilenenler bir önceki linke tıklayarak makaleye erişebilir). Cevabını yine yazısında vermiş: Tabii ki de IPA. Bu ironik durum bu türün yükselişte olduğunu ve daha bir süre de böyle devam edeceğinin bir göstergesi.
IPA 2008'den bu yana 10 katından daha fazla bir paya ulaşmış.
Neyse konumuza dönelim. Fuller's IPA Türkiye'ye en son giriş yapan IPAler'den biri. Biri diyorum çünkü kendisinden sonra Stone IPAler girdi biliyorsunuz. Bilmiyorsanız lütfen bilin. ilgili yazı burada: Stone Brewing'in ülkeye giriş yapması ve bize kazandırdıkları
Öncelikle İngiliz türü IPA nedir ne değildir o konuyu biraz deşmekte fayda var. Bu kısım özellikle "Iyyy iğrenç bu, buna da IPA mi denir yeaaaaa?" diyenler için.
ENGLISH STYLE INDIA PALE ALE/IPA
Bildiğimiz IPA türünü herkes alıp kendine uyarlıyor mu ki? Neden başında "English-style" yazıyor mesela? Yarın ben de çıkıp bira üretsem ve üzerine "Turkish IPA" yazsam? Aslında yapılabilir. Türkiye'de kendimize özgü bir şerbetçiotu yaratıp üretirsek neden olmasın? American-style IPA, English-style IPA ve hatta European IPA temelde çok büyük aromatik ve malzemesel farklar gösterir. Farklı coğrafya farklı şerbetçiotu kullanımı demek, bu da bambaşka kokulu, tatlı, karakterli bira demek. IPA türünün kökenini inceleyen ve sorgulayan çok detaylı bir yazıyı zaten Cihangir burada anlatmıştı: Brewdog Hardcore IPA: Acı Gerçek Tekrar üzerinden geçmeye gerek yok. Benim detaylandırmak istediğim kısım ise daha çok İngiltere ve Amerika arasındaki IPA ilişkisi. Amerika'daki "Craft Beer" akımı sayesinde dünyada hızla değişen ve kabul gören bir trend var, Amerika'da son yapılan "2016 World Beer Cup"'ta yarışan IPA sayısı bunun kanıtı. Amerikan IPAlerinin tadı daha acı ve daha aromatik. Amerikan şerbetçiotlarının Avrupa'dakilere kıyasla en temel farkı bu. Artık bir bira üreticisi olmanın yolu IPA üretmekten geçiyor. Tabii IPA ile de bitmiyor, Double, Triple ve Imperial IPA ler ile biralardaki ABV çift hanelere, IBU (International Bitterness Unit - Biranın acılığını belirten bir birim) da giderek üç hanelere geliyor. Tabii bütün bunlar olurken İngiltere de durur mu? yapıştırmış cevabı: "IPA'i ben buldum, asıl ben üretirim". Hikayenin başlangıcı da 19.yy'a dayanmakta. Hatırlarsınız İngiltere'de bir "ale" çılgınlığı yaşanıyordu o dönemlerde. Hatırlamazsanız da, buradan lütfen: Old Tom ve Ale çılgınlığı
İşte tam bu dönemde İngiltere'deki bira o kadar popüler ki üretime hammadde yetişmiyor. Şerbetçiotu kıtlığı yaşanıyor ve özellikle Amerika başta olmak üzere çeşitli yerlerden şerbetçiotu getirilmeye başlanıyor. O zamandan bu zamana da Ingiltere IPA lerinde hem Amerikan hem İngiliz şerbetçiotları kullanılıyor. Meantime'ın kurucusu Alastair Hook da Amerika'daki stajları sırasında tam da bu devrimin (veya akımın) yükselişine şahit oluyor. Meantime adına ürettiği ilk bira olan IPA'de de Fuggle ve Goldings şerbetçiotlarını kullanıyor. Bunlardan Fuggle, artık çok iyi bilinen Amerikan şerbetçiotu olan "Cascade" in çok yakın bir türü. Ama ona rağmen aynı ligde yarıştığı "Brewdog Punk IPA" ya da "Thornbridge Jaipur" gibi Amerikanlaşmamış, yani keskin şerbetçiotu ve çimenimsi ve çamı andıran bazen de tropik meyveli kokuları buram buram sunmuyor. Çünkü English-style IPA diye geçen bu tür, İngilizler'in malt karakterlerini birada koruma ve öne çıkarma isteğiyle alakalı. İngiliz soyluluğu farklı olmayı gerektirir, bunu da topraksı ve baharatlı aromalarla yapıyor. Hala "Ya iyi de ben yazıdan falan anlamam, bana tat lazım" diyenler olabilir. Bunun için örnek vermek gerekirse, San Diego'dan Stone IPA tam bir Amerikan IPA olarak öne çıkıyor. Birebir kıyaslama yapmak için karşı taraftaki English-Style IPA adayımız ise: Samuel Smith's India Ale ya da Brooklyn East India Pale Ale. Bunları denedikten sonra iki tür arasındaki farkı daha rahat anlayabilirsiniz.
English IPA özelliklerinden bahsedelim biraz da. Ingiltere'de IPA türü genellikle düşük alkollü biralar için kullanılmış öncelerde. Özellikle I.Dünya Savaşı sonrasında bira için bazı kısıtlamalar getirilmiş. Mesela daha çok vergi, daha düşük alkol oranı, pubların açılış ve kapanış saatlerine kısıtlama ve hatta en komiği de "Buying a round" yani herkesin sırayla gruptakilere bira alması olayına getirilen yasak. Bu kısıtlamalar zamanla kaldırılmış olsa da, o dönemdeki "Ale" üretimine büyük darbe vurmuş.
Günümüzde ise daha yüksek alkollü "Pale Ale" türü için kullanılmaya başlanmış. İngiliz tipi, toprağımsı, meyvemsi ve baharatlı karakterleriyle anılırlar. İngiliz mayaları da daha meyvemsi bir aroma ve tat verirler biraya. Daha önce de değindiğim gibi, Amerika versiyonlarına göre malt karakteri ve şerbetçiotu arasındaki denge daha fazladır. Amerika'daki gibi şerbetçiotuna doğru kaymaz yani ibre. Amerikalılar hatta İngiliz IPAleri için "Bizimkinin daha basit ve zayıf hali" derlermiş. Ama bunun pek de gerçek olmadığını 19.yy Burton, Londra ve Edingurgh'de üretilen ve %6-%7,5 ABV'li ve çok "hoppy" IPAlerden anlayabiliriz. Az çok farkı özetlemiş oluyoruz bu şekilde. Şimdi biranın tadımına geçebiliriz.
Fuller's India Pale Ale
Gelelim biramıza. Klasik Fuller's fontu ve logosu ile birlikte mor bir renk kullanılmış. Üzerinde de 1845'ten beri gururla sunuyoruz yazmayı da ihmal etmemişler. Fuller's şişe tasarımı benim hoşuma gidiyor. Ele güzel oturuyor bir kere. Yuvarlak hatlardan ziyade köşeli. Neyse. Asıl etikette sıkıntılı bir durum var bana sorarsanız. "Bottle conditioned" yazıyor. Pastörizasyona girmemiş ve filtrelenmiş demek oluyor bu. Açık ve berrak bir gövde bekleyebiliriz. Aynı zamanda da hemen içmemize de gerek yok.
Bu birayı özellikle ihracat için üretmiş Fuller's. Büyük ihtimalle iç pazara (İngiltere, İrlanda) az sayıda veriyor, geri kalan hep sağa sola. Bu da biraların biraz daha dayanması gerekliliğini beraberinde getiriyor diye düşünüyorum.
Birayı bardağa koyma zamanı:
Az biraz köpük var neyse ki. Ama çabuk dağılıyor. Ama mesela internette şöyle sağdaki gibi köpükler falan var:
Rengi amber diye geçen kehribar rengine yakın. Filtreli, berrak bir bira. Yaydığı kokuyu şöyle tarif etsem daha doğru olacak; yağmurdan sonra etrafa yayılan ot, ağaç ve çimen kokusunu andırıyor biraz. Çok otsu geldi bana. Azıcık da turunç var ne yalan söyleyeyim. Karameli de zorlayınca aldım. Daha fazla beklemenin de anlamı yok, o kadar karmaşık bir bira değil, bir de köpük gitti gidecek.
Bu arada bu biranın da ödülü var inanmazsınız: World Beer Championships 1997, Gümüş madalya almış....Aldığı tek ödül bu. o da 10 senelik. Beki de profilinin çağının gerisinde kalmasını en iyi bu durum açıklıyor. Kokusundaki şerbetçiotlarını da aldıktan sonra diyebiliriz ki bu ucundan da olsa bir IPA.
Turunç ve limon karması bir aroma ile başlayıp o kokusunu aldığınız ota ve karamelli bir tada geçiyor hemen sonrasında. Bitişi de bana beklediğimden acı geldi açıkçası. Hatta arada limon da verince coşkuyu arkadan sanki limonlu çay içer gibi bir hisse kapıldım. Çok çok derinlerden bir tatlılık olsa da acılığı dengelemeye yetmeden yok oluyor.
Bana fazla gazlı geldi, o sebeple beğeneyazdım birayı. Serinletici mi? Evet? Acı mı? ona da evet. İşin özeti İngiliz IPA sınıfına uygun bir bira. Ancak İngiliz IPA'den ne beklediğinize göre değişir.
Son söz; çeşit iyidir. Ülkemizde bulunması da çok hoş bir detay. Ancak kalıcı olacağından şüpheliyim. Hazır gelmişken ve hala bulunabiliyorken bir için deneyin derim ben.