"Sadık emmi ineğinden her gün 10 Litre "bira" sağıyor"
Nereden nereye…
“Bira bu kapağın altında!”, “Kral Bira, lüks bira!”…Yasaklanana kadar reklamlar, bira seçerken, rafta gözler içecek ararken, sinemada, evde, kısaca her yerde hayatımıza yön verme amacıyla senelerdir etrafımızda. Iki büyük markanın karşılıklı atışmalarını bir kenara bırakırsak, diğer markalardan farklılaşmak oldukça önemli. Alkollü içeceklere gelen reklam yasağı bu yazının konusu değil. Bundan ziyade, reklamların donuşumu ve bu işin yurtdışında nereden nereye geldiğine dair kısa bir yazı planladım. Zaman yolculuğuna başlayabiliriz.
1700lerden günümüze bira sektörünün önde gelen vazgeçilmez markalarından biri Guinness. Tarih boyunca akılda kalıcı ve zeki reklamlara imza attılar. Altın cağını JohN Gilroy isimli Kreatif Direktörü ile yaşayan Guinness, 1930 ve 1960 arasında yüzlerce basılı reklamın yani sıra televizyon reklamı da yayınladı. Bunlardan bazıları:
Tabii ki o dönemlerde iyi reklam nedir nasıl olur sorusuna kimsenin bir cevabı yok. O yüzden bu ilk reklamlar herhangi bir mesaj ya da konu olmadan, canlı showlar, yemek yaparken bira içen insanlar, arka planda yüksek desibelde müzikler gibi bir çok şeyin harmanlanmasından oluşuyordu.
Amerika’nın ünlü alkol yasağını duymuşsunuzdur. Henüz yaralar tamamen sarılmamışken, üreticiler de haliyle bira reklamı yapmakta tereddüt ediyorlardı. O dönemde ekranda bira içen ya da tadan birini reklam olarak göstermek yapılmaması gereken kötü reklamcılık örneklerinin başında geliyormuş. Halkın hassasiyetini gözeten üreticiler, reklamları ya gece geç saatlerde ya da sadece Pazar günleri yayınlamışlar. Bu surede de insanların tepkisini ölçmek ve duruşlarını anlamak adına arka planda sürekli anketler yapılmış ve halkın nabzı tutulmuş.
TV ayni zamanda barda otururken, ya da etrafta gezinirken tüketiciye ekrandan her an ulaşabilme esnekliğini de vermiş. Amerika’daki taverna/publar ilk televizyonların mekânı olmuş. Öyle ki 1947 yılında Chicago’da satılan televizyonların yarısı bu mekanlar tarafından alınmış. Amerikan futbolu serilerinin popülerleştirdiği bu akim sayesinde, TVler genelde spor müsabakalarının gösterildiği bir araç haline gelmiş. Veeee böylece bira üreticilerinin de dikkati bu yöne kaymış.
1947’de Amerika, St. Louis’de Hyde Park Brewery isimli bir üretici tarihte ilk kez bir televizyon programına sponsor olmuş ve olaylar gelişmiş. Bütün üreticiler bu yeni trendin bir parçası olmaya başlamıştır.
1950ler televizyonda animasyonların ve hareketli video reklamlarının yayınlandığı donemler olmuş. En büyük devrim ise Miller’in yayınladığı TV Spotları ile gerçekleşmiş. Biranın bir ihtiyaç olması konseptine odaklanan Miller, harcamalarını Miller Lite markasına yaptığı “Düşük kalorili, erkek içeceği”, “Kalorisi az, bildiğiniz bira”, “Tadı muhteşem, üstelik şişirmiyor” gibi reklamlarla daha da arttırmış. Bu reklamlar sayesinde, reklamların odak noktası da biradan, tüketiciye kaymış.
Miller Lite reklamları Miller birasının satışlarını 1973-1978 yılları arasında yılda 7 milyon varilden, 31 milyon varile çıkarmış! Bu da bir üreticinin kaydettiği en büyük artış olarak tarihe geçmiş.
Guinness’in bol ödüllü reklam filminden bahsetmenin belki de tam sırası:
İşin üzücü tarafı, butik üreticilerin bu reklam masraflarını karşılayacak bütçesi yok. Ama belki de para harcamaya ihtiyaçları da yok. Çünkü bu biraları alanlar reklamlardan ziyade, bu tip birayı lezzetli olduğu için tercih ediyor. Umarım isteyenin istediği reklamı yaptığı, kimsenin kimseye karışmadığı bir gelecek çok uzak değildir.