LaTrappe Witte Trappist: Gerçekten bir trappist birası mı?
Hepimiz LaTrappe hakkında az çok fikir sahibiyiz artık bence. Eğer ilk kez duyuyorsanız ya da hala bilginiz yoksa, öğrenmek için daha önceki yazıdan yararlanabilirsiniz: Trappist biraları Part III
Bu yazıdan BROUWERIJ DE KONINGSHOEVEN hakkında akılda kalması gereken bir nokta var ki bu biranın skorunu ve biraya olan yaklaşımı daha iyi anlayalım: "Daha 19.yy'ın başlarında Koningshoeven farklı olarak çevrede bir sürü bar açmaya ve buralarda kendi ürettikleri "Lager"leri kendi yarattıkları "Trappist" markasıyla satmaya ve sözleşmeli olarak da çevredeki diğer markalara dağıtmaya başlamışlar.". Bu nokta neden önemli? Bütün bu olaylar 1999'da "Trappist Logosu" kullanım haklarının ellerinden alınmasına kadar giden olaylar zincirinin bir halkası çünkü. Biraz daha ticari bakıyorlar biraya. Ama siz bu önyargıyla içmeyin bu birayı. Keyif alacağınızı düşünerekten ideal servis sıcaklığı olan 4-6 C'de için. Bu kadar serinde içmek bazı aromaları gizlese de, ilk yudumunuzla biraz bekledikten sonraki yudumunuz arasında fark olacaktır mutlaka. "Wheat beer" lar özellikle "refreshing" (serinletici) özellikleriyle anıldıklarından bu birayı da serin içmeniz tavsiye olunur.
LaTrappe Witte'ye gelirsek, %5,5 ABV lik oranıyla, şu ana kadar alıştığımız ve denediğimi biralara göre düşük alkollü. Üretiminde övündükleri ve ayrıştıkları bir nokta da sadece arpa maltı, buğday maltı, su, maya ve şerbetçiotu kullanmaları. Yani diğer buğday biralarında olduğu gibi baharat yok, turunç yok...Tamamen maya çalışması var. Gerçi biraz da glikoz şurubu var, yalan olmasın.
Etiket tasarımlarını ben beğeniyorum. Seçtikleri renkler de çok güzeli Quadrupel'deki mor mesela. Ne kadar koyu o kadar sert gibi yorumlanabilir. Bu birada da etiket beyaz. Weissbier beyazı yani. Aynı zamanda göbek kısmında "Witte" olduğunu belirten kocaman bir "W" harfi var. LaTrappe tasarımlarında en sevdiğim ayrıştırıcı etiket detayı bu. "B"lond, "T"ripel, "Q"uadrupel, "D"ubbel...
Birayı merak ediyorum ama denemek için de ölmüyorum aslında. Bunun iki sebebi var, ilki weissbier çıtamız oldukça yükseldi bu aralar Schneider sağolsun. İkincisi de gündüz seri içimlerin ardından "Şimdi bu biraya ne gerek var, ağzımın tadı güzel, Vintage Ale'in üzerine bira koklanmaz" fikrinin ağır basması. Ama işte eve döndüm, bira bana bakıyor ve dayanamayıp açıyorum:
Bira köpürsün diye agresif bir şekilde bardağa boca ediyorum ama ona rağmen beklediğim kadar köpürmüyor. 2 parmağı geçmeyen ince bir köpük oluşuyor. Yukarıdaki 3 poz 30 saniye aralıklarla çekildi. Köpüğün hangi hızda azaldığını görebilirsiniz. "Adjunct" (tatlandırıcı katkı maddesi) kullanılmamasına rağmen mayalar turunç ve kişniş kokusunu verebilmek için güzel bir simbiyoz yapmışlar. Baharatımsı kokusunu kullanılan Belçika mayalarına, turunç kokusunu da "Saphir" şerbetçiotlarına borçlu. Kesinlikle aradan sıyrılan buğday maltı kokusunu da alabiliyorsunuz. Ve mayalar. Onlar da keskin şekilde ben varım diyor. Trappist biralarından beklenen karmaşıklık bunda pek yok. Malt kokusunu gizleyen o yoğun aromalar burada yerini belli belirsiz bir bulaşık deterjanı kokusuna bile bırakmış. 3. koklayışımda buruma gelen koku biraz deterjanı andırıyordu. Zaten ağzımın tadı güzel, bir tereddüte daha düşüyorum acaba denemesem mi diye. Domatesli "Gran Pavesi" krakeri "Beni ye" diyerek bana bakıyor. Yemezsem haksızlık olacak. Biradan ilk yudumu alıyorum ki krakerin tadıyla ideal eşleşme ruhunu yakalayayım.
Limon, portakal arası bir tatla başlayan ilk yudum, damakta pek iz bırakamadan kayboluyor. Ama daha bitmedi buğday kesinlikle var. Bir yudumda vanilya ve baharat, kavrulmuş bir başka tat da var. Hafif bisküvimsi. Ama alabilirseniz şanslısınız. Çünkü eser miktarda. Ama dikkatimi çeken çok akışkan ve sulu bir kıvamının olması. Hafif gövdeli olmasının da bunda etkisi var. Gazlılığı bayağı fazla, ama nasıl tasvir etsem bilemedim. Buz dolu bir bardağa kolayı ilk döktüğünüzde fışkırtılı içi boş bir köpürme olur. Ağızdaki gazlılığı da aynı bu şekilde. Ama yumuşak içimi var bütün bu karbonasyona rağmen.
Boğazda ekşilik bırakmıyor, ve akışkan, yarı sulu kıvamı da buna yardımcı oluyor. Bitimi de oldukça "dry" olarak nitelendirilebilir. Söyleyeceklerim gerçekten bu kadar aslında, çünkü birada olağandışı bir şey yok, ya da öne çıkan. Bardağın dibini görmekte zorlanıyorum hatta.
Çok potansiyeli olan bir bira olabilir. İçinde gayet zengin aromalar barındırıyor, ama hiç bir aroma diğerine baskın gelemiyor, ve hatta akılda ve damakta kalıcı bile değil. Tadın, gazın, kokunun bu kadar dağılması biranın akılda kalıcılığından götürüyor. Ne tam bir Alman "hefe"si ne de Belçika "wit"'i...Bira hakkında internette de yorumalr karışık. Controversial olan cinsten. Ya da popüler tabiriyle "It's complicated". BeerAdvocate 85 (very good) demişken, RateBeer da Overall 59 puan almış. Ben biraya 70 / 100 veriyorum. Ama bir kapıyı da açık bırakıp daha sonra, daha ayık ve sakin kafayla tekrar deneme şartıyla. Deneme fırsatınız varsa zaten deneyin. Bir elin parmaklarını geçmeyen yabancı biralar içinde iyi bir alternatif. Zaten şunun şurasında Avrupa'dan kaç tane ödüllü bira ithal ediliyor ki?
Üreten saygıdeğer keşişler bu biranın dünyadaki tek "Trappist buğday birası" olduğunu iddia ediyorlar. Yorum sizin.
Belirtmekte fayda var, alkol dostunuz değildir ve sağlığa zararlıdır, burada alkolü özendirmeye çalışan bir yazıdan bahsetmiyoruz. anlatımlarım reklam amacı taşımamakta olup tamamen kendi kişisel görüş ve beğenilerime göre sunulmaktadır.