İngiliz publarında İngiliz gibi davranma rehberi: Yerellik 101 ve az bilinen gerçekler
Biraz uzunca bir yazı olacak şimdiden belirteyim. Yine İngiltere temalı gidiyoruz. Bu da serinin son yazısı olacak. İlki ve ikincisi için linklere tıklamanız yeterli.
İngiltere’desiniz, gerçek bir Pub deneyimi yaşamak, bira tatmak ve her şeyiyle o ortama, atmosfere girmek istiyorsunuz. Pub’a girdiğinizde neler dönüyor, sizden beklenenler ne, İngiliz kültürünün gerektirdiği davranışlar hangileri, yapılması gerekenler ve yapılmaması gerekenler, ne yenir ne içilir gibi, aklınıza gelebilecek her türlü soruya cevap vermeye çalışacağım.
Önce temelden başlayalım.
Çoğunlukla bardan sipariş ve self-service. Masaya servis olmaz.
Barda fiziksel bir sıra gözükmese de her işletmede olduğu gibi, publarda da bar çalışanları kimin gelip gittiğini akıllarında tutuyorlar. Fark edilmek için göz teması ya da bir gülümseme yeterli.
Buying drinks in a "round" diye bir kavram var İngiltere’de. 4 kişilik bir grupsunuz diyelim. Önce A kişisi herkese bira alıyor, sonra B herkese alıyor, sonra C ve D, böylece herkes herkese almış oluyor. Başınıza gelirse uyum sağlamayı deneyebilirsiniz.
Sipariş vermeye gitmeden önce herkesin ne istediğini ezberleyin.
Klasik gelecek belki ama, “Bana bir bira” diyerek sipariş vermeyin. Bizim kültürümüzde çeşit çok olmadığı için bira denince genelde büyük markaların biraları servis edilir, ama İngiltere gibi bir yerde bunu demek, restorana gidip, “Bana bir yemek lütfen” demekten farksız.
Fıçı bira istediğinizde aksini belirtmediğiniz sürece 1 pint (İngiliz pint ~550ml) servis edilecektir.
Bahşiş genelde beklenmez ya da bırakılmaz. Ancak barın üzerinde bir yerlerde ufak bir kavanoz vs varsa, oraya bırakabilirsiniz.
Alkolsüz içecekler “Soft drinks” diye geçer ve genelde buzsuz servis edilir. Bir bardak dolusu buzlu bir şeyler istiyorsanız bunu sözlü dile getirmeniz gerek.
Guinness ya da benzeri nitrojenle servis edilen stoutlardan içecekseniz eğer ilk sipariş vereceğiniz bira bunlar olsun, çünkü bardağa yavaş dolduruluyor ve servisi uzun sürüyor.
Bu saydıklarımın çoğu genel kültür, İngilizce 101, ya da “Bu da yazılır mı ya, çok bariz bunlar” tarzı maddeler olsa da, yine de hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum. Herkes aynı bilgi, bilinç ve özgüven seviyesinde olmuyor yurt dışını gezerken.
Sterlin bu durumdayken İngiltere seyahati planlamak ya da yapmak biraz hayal gibi dursa da, ümidimizi kaybetmemek gerek. Yolunuz düştüğünüzde mutlaka bir kere de olsa bir pubın kapısından girin. Ülkede 50.000 civarı pub var, ister kasaba, ister köy iste büyük şehir olsun, birisine denk gelmemeniz neredeyse imkansız.
Bizm gibi pek pub görmemiş ve görse bile yurt dışından gezmeye gelmiş ziyaretçilerin bilmesi gereken bir kaç “Pub adabı muaşereti” var.
Küçük yerlerdeki köy pubları örneğin, aşağı yukarı benzer bir amaç ve hizmet anlayışına sahip oldukları birbirlerine daha çok benzerler. Herkesin az çok birbirini tanıyıp selamladığı çevre halkına öğle yemeği, bazen de akşam yemeği sunarlar alkol açlıklarını gidermeye ek olarak. Pubların boyutları da genellikle önce hizmet sunduğu müşteri kitlesinin büyüklüğü veya küçüklüğü ile daha sonra da barındıkları binanın yaşı ile orantılı oluyor. Bazı pubların 100-200 yıllık olduğunu unutmamak gerek.
Büyük şehirlerde ya da kasabalarda durum daha farklı, bu bölge pubları bireyselliğin daha ön planda olduğu yerler haline geliyor. Köy pubları da var ama şunları görmeniz daha olası: canlı müzik eğlenceleri, spor müsabakalarının sunulduğu ekranlar, yüksek sesli müzik ve haftasonunu evde geçirmek istemeyen ergenler. Ama her durumda size uygun olan pubı mutlaka bulursunuz.
Alkollü İçkiler
Bir önceki yazının konusu olan İngiliz publarının Roma İmparatorluğu döneminde şarap satılan küçük dükkanlardan zamanla bira satılan eğlence yerlerine evrildiğine değinmiştim. Günümüzde çeşit çeşit biraların şişeden ya da mahzendeki fıçılardan sunulduğu bir ortama dönüştü. Fıçı biranın şişe biraya göre daha ucuz olduğu gerçeğine ek olarak, biraz daha taze ve lezzetli olması beklersiniz. Birayı sulandırmak, ucuz birayla karıştırıp servis etmek gibi hilelerin İngiltere’ye uğramadığını varsaymak istiyorum.
Yukarıdaki geçen maddeyi burada tekrar etmekte fayda var: Siz aksini belirtmedikçe size hep 1 pint (yani büyük bardak ya da 500-550ml arası) bira gelecek. Daha az istiyorsanız ya da birayı ilk kez deneyecekseniz “Half a pint of <biranın ismi> “ cümlesini sevin.
Küçük veya büyük üreticilerden gelen yüzlerce bira çeşidi raflarda yer almasına rağmen İngiliz damak zevkine göre aslında 3 ana kategori mevcut:
Bitter
Lager
Stout
Altında en çok tür barındıran kategori “Bitter” yani İngilizler’in “Pale Ale” türündeki birası. Menü veya kara tahtalarda “bitter” veya “ale” olarak geçer. Çoğu pubda büyük üreticilerden çıkma ucuz bir kaç seçenek mutlaka olur.
Puba gittiğinizde asıl tatmanız gereken bira ise “cask ale” adı verilen İngiliz geleneği ve koruma altında olan türdür. Kısaca açıklamak gerekirse:
Cask ale: "Real ale" diye geçen tür işte bu. Bira fıçıda dinlendirilir, mayalandırılır ve servis edilir, yani "cask" içinde. Ve kendiliğinden doğal yollarla gazlanır (carbonation). Bu bira filtrelenmez ve kapağı bir kere açıldığında hemen tüketilmesi gerekir. 13 derecede servis edilir ve pubda ayırt edici olarak el pompasıyla servis edildiği durumlar vardır.
Cask Ale birasına ek olarak “Guest Tap” veya “Guest Ales” adı verilen ve her zaman sunulan bira menüsünün dışında arada renk ve canlılık katsın diye sunulan “misafir” biralara ya da ürünlere denir. Bunlardan da söyleyebilirsiniz eğer maceracı yönünüz ağır basıyorsa. İtiraf edeyim cask ale pek sevemedim. Bana gazı kaçmış bira gibi geliyor, ama eminim benim alamadığım tadı ya da zevki alan biri çıkacaktır. O yüzden siz de deneyin kendi fikriniz oluşsun.
Genelde servis edilen fıçıda ya da muslukta biranın alkol oranı görünür şekilde yer alır ve %3 ile 6 arasında değişir. Sarhoşluk ile çakırkeyif arasındaki çizgideyseniz, belki de hafif bir şeyler içmek daha iyi bir fikir olabilir.
Cider ya da elma şarabı alkol oranı bakımından biraya oldukça yakın ve Britanya’nın vazgeçilmez bir başka pub aksesuarı. Tatlı ya da sek, şişede, fıçıda bazen tenekede ve elma harici meyveler de içeren türleri her daim mevcut oluyor. Coğrafyanın güneybatısında elma bolca yetiştiği için bu bölgede yerel elma şaraplarının pubları işgal ettiğini söylemek mümkün.
Çoğu pubda bardak şarap servisi olmakla beraber, genelde kimse tercih etmez. Sebeplerinden biri; açılış zamanı belli olmayan şişenin kim bilir kaç gün açık şekilde dolapta beklediği sorusunun cevabıdır.
Yüksek alkollü içkiler ya da Spirit diye bilinen sert alkollüler de çoğu zaman bulunabilir. Özellikle İskoç barlarında bir kaç taneden fazla şişesi ve örneği bulunan viskinin, menüsü de genelde zengin oluyor. Ufak bir tüyo; eğer turist olduğunuz anlaşılsın istemiyorsanız “Bana bir Scotch” demeyin, viski hala whisky diye anılıyor çünkü.
Cin de popülerliği giderek artan bir başka içki, yemek öncesi içilen hafif bir cin - tonik ikilisi süregelen İngiliz geleneklerinden sadece biri. Kokteyl sipariş verecekseniz, çok satan kokteyller haricinde genelde kokteyl sipariş veren çok olmadığı için içkiye konulan meyve ve diğer malzemelerin taze olmasını beklemeyin.
Yaş ve Kimlik
İngiltere’de alkol içmek ve almak için 18 yaşınızı doldurmuş olmanız gerekiyor. Çoğu mekanda British Beer and Pub Association (BBPA) tarafından sınırları çizilmiş “Challenge 21” ya da “Challenge 25” adı verilen bir uygulama var. Buna göre 18 yaşından büyük olsanız bile eğer 21 ya da 25 yaşından küçük gözüküyorsanız sizden kimlik istenebiliyor. Eğer “Ben hep küçük gösteriyom ya” , “Kız arkadaşım da çok minyon minnak bir şey” gibi düşünceleriniz varsa fotoğraf içeren bir kimlik göstermeniz istenebilir.
Peki ne yenir?
Çoğu pubda yemek ve atıştırmalık servisi bulunmakta. Küçük ya da daha kırsal kesimde olanlarda seçenekler azalsa da sandviç, patates kızartması gibi şeyler bulmak mümkün. Hemen hemen hepsinde cips ya da kuru yemiş, çerez gibi tuzlu atıştırmalıklar bulunuyor, her ne kadar menüde ya da görünür bir yerde olmasa da, sormanızda fayda var. Yine hemen hemen çoğu pub öğle ve akşam yemeği servisi yapıyor. Bazen ucuz ama lezzetli klasik pub ikramları bazen de restoran gibi yemek bölümleri içeren yerlere denk gelmek mümkün (asıl olarak bir restoran ama bir bölümü de pub olan işletmeler).
Pub food diye geçen atıştırmalıktan bozma yiyeceklerin kalitesi paranın karşılığını verecek seviyede olup, ucuz ile orta seviye fiyat aralığında gidip geliyorlar genelde. Börek klasmanında yer alan “meat pie” ve türevleri, fish and chips, sosis ve gravy soslu patates püresi genelde biraz daha pahalı oluyor. Herkesin bildiği bir şeyi tekrar etmekte fayda var, eğer menü çok kalabalık ve doluysa, her mutfaktan seçenekler sunuyorsa orada durup düşünmek lazım çünkü genelde donmuş ürünler ve hazır yiyeceklerin servis edildiğini tahmin edersiniz bu tarz yerlerde.
Servis, sipariş ve ödeme
Çoğu mekanda zaten genel anlayış bu şekilde olduğu için servis ve ödemeler genelde barda oluyor. Masaya oturup beklerseniz, genelde gelen giden olmaz ve hatta biri size şey bile sorabilir:”Bir şey sipariş vermeyecekseniz neden masadasınız?”.
Neyse içeri girdiniz ve oturdunuz. Belki de fark edeceğiniz ilk şey hiç bir yerde sıra olmaması. Kalabalığın yoğunlaştığı bar harici tabii ki. Ama giriş paragrafında bahsettiğim gibi, sanal bir kuyruk barmenlerin ve garsonların zihninde çoktan oluşmuş oluyor. Bir şekilde göz teması kurmaya ya da gülümseyerek dikkat çekmeye çalışarak başlayabilirsiniz. Parmaklarınızı şıklatmak, el sallamak ya da abartılı çağırma hareketleri yapmak oldukça yanlış anlamlar taşıyabilir. Sırada öne geçmeye çalışıyormuşsunuz şekilde algılanabileceği gibi, servisin gecikmesine de sebep olur. Hatta boş bardağınızı geri getirirseniz bonus bile kazanırsınız.
Ödeme ile alakalı da daha önce başıma gelmiş bir hikayeden yola çıkarak bir diyeceğim olacak, 50£ harici kağıt para ile ödeme yapabilirsiniz. 50£’a takılmamın sebebi ise, dolaşımda olan bir çok sahte 50lik olması ve bazı bar ve pubların bunları kabul etmemesi.
Round kavramı
İngiliz demek sırayla gruptaki herkesin herkese bira alması demek. Bunun adına “getting a round” deniyor. İngilizler’den oluşan bir grupla çıkmışsanız, sadece kendinize bira alıp masaya dönmeniz garip bakışlara ve İngilizler’in alaylarına maruz kalmanız ile sonlanabilir.
Akıllara meşhur Çiçek Abbas sahnesini getiriyor: “Herkese benden çay. Şakir’e yok!”. Herkes size alırken siz de almazsanız sıkıntı çıkabilir. Bu round kavramı hediye bira değil, ya da ısmarlayıp babanızın hayrına içilen bir bira değil, ayakta tutulan ve herkesin aşağı yukarı aynı miktarda içmesini sağlayan eski bir gelenektir. Eğer içmek istemiyorsanız siz aldıktan sonraki sefer (round) kendinize su ya da kola gibi bir şeyler alarak çekilebilirsiniz. Bana da komik geliyor ama gelenek gelenektir.
Hatta daha da farklı versiyonu da var bu kavramın. “Pot” (ortaya konan para, (Monopoly oyunu kasasını yöneten kişi gibi düşünün)) ya da “kitty”. İki ifade de ortaya konan para anlamına geliyor. Gruptan bir kişi kasa olur, herkes eşit miktarda parayı o kişiye verir ve o kişi kasadaki parayla sıradan herkese içki alır. Para azaldıkça da gerekirse üzeri tamamlanır. Bu değişik gelenek çoğunlukla “pub crawl” yapılan ve bir pubdan diğerine geze geze içki içilen uzun ve sarhoş seansların bir sonucudur.
Haydi kadeh kaldıralım
Öyle hemen değil. İngiliz olmak, çok arada sırada kadeh kaldırmayı, bardak tokuşturmayı gerektirir. Lütfen kaldırmadan önce bir kez daha düşünün. Eğer illa bir şeye içilecekse özel gün olması icap eder, doğum günü, yeni bir iş, nişan gibi. Ve gürültüden gösterişten uzak oldukça mütevazi bir kadeh kaldırma oluyormuş. Bir kaç biradan sonra bağırıp çağıran İngilizleri pek umursamayın, o kadar alkolden sonra her şey unutuluyor zaten.
Kadeh kaldırılacak özel bir durum buldunuz. Peki zamanlama nasıl olacak? Serinin ya ilk birası, ya da gecenin son birası bu ritüelin genellikle gerçekleştiği noktalar. Eğer bir şekilde kadeh kaldırmaya siz ön ayak oldunuz ve siz başlattınız, kimse kaldırmazsa üzülmeyin utanmayın, İngilizler İngilizliklerini yapıyor yine diye düşünün.
Pub Crawl yani “Bardan Bara”, o bar senin bu bar benim gezmece kültürü
Bir akşam çıkması ya da gündüzden başlanan ve her pubda bir içki içtikten sonra bir sonrakine devam etme konseptli bir eğlence. Bu kültürün belki de en güzel özelliği hiç bir plan program yapılmadan sadece ilk buluşulacak yere karar verilmesi ve geri kalan yerlerin yolda ortak karar verilerek seçilmesi.
İçkiler bitmesine yakın, bitirenlerin yavaş içenlere “Abi hadi fondip”, “Dibini görmeyen…” tarzı baskı yapması ve mekandan çıkılması ile devam eder. Büyük kasaba ve şehirlerin cuma ve cumartesi akşamlarında sokakları süsleyen kalabalık grupları rastgele pubdan puba gezerken görmeniz çok olası. Bu bir başka şeye daha işaret eder: Gezecek o kadar yer, gidilecek o kadar alternatif var ki, böyle bir gelenek oluşmuş.
Bir de yarı pub-crawl denen bir şey daha var. Yukarıdaki gibi bir iki pub gezip, her gidilen yerde bir içki içtikten sonra, gecenin sonuna kadar başka yer gezmeden tek bir noktada eğlenceyi tamamlamaktan oluşuyor bu da. İngilizcesi “almost pub-crawl”
Bahşiş konusu
Bahşiş bırakmanız beklenmez. Hatta pubda bahşiş bırakmak çok da alışılmış bir durum değil. İstisnalardan biri hesabın masanıza geldiği durumlar olabilir (ki bu da genelde publarda olan bir şey değildir). Eğer kendinize veya arkadaşlarınıza bira aldınız ve garsona da kanınız ısındı. Ödeme sırasında kuracağınız şu cümle tipik bir “Hacıt. ben bahşiş bırakıyorum” cümlesidir: "...and one for yourself". Yani, “Aslanım, oradan bir bira da kendine alırsın, hadi yine iyisin!”. Bu cümleden sonra meşazı alan garson kardeş, menüdeki ucuz içki ya da içeceklerden birini hesabınıza ekler ve onun parasını da çeker. Ama bunu bir kere yapsanız yeter, her seferinde yaparsanız garson bey ya da garson hanım ona yürüdüğünüzü düşünebilir. Şaka bir yana, pound 9 Türk Lirası olmuşken hala bahşiş bırakacak kadar bonkörseniz, barın ucundaki bahşiş kavanozlarına bırakabilirsiniz.
Biraz İngilizce dersi, biraz kültür, biraz bira, konuyu sonunda toparlayabildik. Keyif almış olmanız dileğiyle.