Almanlar'ın belirlediği bir başka standart daha: Schneider Weisse Tap 6 Unser Aventinus
Tap 5'i anlattıktan 2 gün sonra sıra Tap 6'ya geliyor. Tap 5'in tadı hala damağımda, ve dolapta 3 tane daha duruyor. Tap 7 de bana bakıyor bu sırada. Metro'dan yaptığım parayı en çok hakeden alışverişin sonucu bunlar. Aventinus'u da daha önce içmiştim. Şişesi ve rengi çok tanıdık geliyordu. Düşün düşün, hatırladım en sonunda! Berlin Auftursz! 100'den fazla şişe bira. İlk "Sour" birayı da burada içmiştim. Nachos ile birlikte söylediğim Aventinus'un ne kadar iyi olduğunu henüz bilmiyordum. Ama o ilk yudum...Adeta bir karnaval, bir cennet...Hikayesinden başlayalım.
1907 yılında üretilmiş olan bu bira, Bavyera'da George III'ün ölümünden sonra dul kalan Mathilde Schneider tarafından yaratılmış, ve 110 yıldır da aynı tarif ve malzemeler kullanılmış.
Almanlar bir çok farklı bira türünün mimarı olarak zaten tarihe geçmişler. "Hefeweizen" mesela. ya da daha yüksek alkollü olan ve Paola'lı Saint Francis keşişlerinin ürettiği "Doppelbock". 1872'de kurulduğundan bu yana "Weisses Brauhaus G. Schneider & Sohn", bizim bildiğimiz adıyla Schneider, bu tarzlarda zaten ustalaşmış ve Almanya pazarında oldukça iyi bir üretim ve satış rakamına ulaşmış. Ancaaaaak, vizyoner bir kişilik olan Mathilde Schneider, hefeweizen ve doppelbock'u karıştırarak daha 1907'de türünün ilk örneğini yaratmış. Bu arada not düşmek gerek, Schneider'in limitli üretimi olan Schneider Weisse Tap X Mathilda Soleil bu hanımefendi adına 2015 yılında sınırlı olarak üretilmiş. Üreticinin tarihine olan katkısını siz düşünün. Özel olarak o senede yetiştirilmiş olan şerbetçiotlarının biraya baharatımsı ve ceviz-fındık karışımı tadı vermesiyle oldukça "fresh" ve yaz dönemine uygun bir Weizenbock. Alkol oranı %7. Ben Hamburg'a gittiğimde tadına bakma şerefine erişmiştim:
1907'ye gelene kadar arkasında çok olay dönmüş olan bu türden kısaca bahsetmek gerek. 16.yy'ın ortalarında Dük IV. Wilhelm ve küçük oğul Dük V. Albrecht biranın vergilendirilmesi ve dağıtımıyla ilgili görüş ayrılığı yaşamaya başlamışlar. İkisi de dük olmuş, babadan oğula nesillermiş. Bu dükler arası görüş ayrılığının üzerine bir de yasal varislerinin olmamasıyla birlikte bütün haklar Bavarian House of Dukes olarak bilinen ve Wittelsbach ailesinin yönettiği Bavyera Dükler'ine geçmiş. Dük I.Maximilian da 1602 yılında buğday biralarına gelmiş olan yasağı kaldırıyor. Yasağı da 1567'de IV.Albrecht koyuyor. Ayrıca, buğday birası üretimi yapılan bira tesisleri de kamulaştırılıyor. Bu dönem tam da bir önceki Tap 5 yazımda bahsettiğim Hofbräuhaus dönemi.
Ancak buğday birası üretimi hala soyluların tekelinde olmasına karşın halk arasında fevkalade bir ilgi ve tüketim var. 18.yy'ın sonunda o kadar popülerleşiyor ki koyu bira satan bütün publar (Munich dunkel Lager) weissbier da satmaya zorlanıyor. Zamanla da Münih'in dunkel'i buğday birasını gölgede bırakmaya başlıyor. Üretimden sorumlu olan düklerin karları düşünce de III:Maximilian elindeki brewhouse ları satmaya başlıyor. 1855 yılında Weisse Hofbräuhaus'un satışa çıkmasıyla, bir kiracı arandığını duyan I.Georg Schneider, hemen burayı alıyor ve weissbier işini burada devam ettiriyor. Ancak bir şartı var, soylu tayfa weissbier üretimine karışmaya devam ederse, üretimi bırakmakla tehdit ediyor. Dönemin kralı tarafından istediği özel haklara kavuşan Schneider, bir kaç senede üretimini üçe katlıyor ve bu sayede Bavyera'nın weissbier'ını hakettiği konumuna geri getiriyor. I.ve II.Georg 1890'a kadar işletmeyi yönetiyorlar ve ölümlerinin ardından III.Georg'a kalan haklar, onun da ölümüyle eşi Matilde'e kalıyor. Matilde de 1907'de başa geçtikten 2 sene sonra bu yazıdaki türü yaratıyor: Weizenbock. Yaptığı şey de temelde "bottom-fermented" olan "bocks" ve "doppelbocks" maltları ile "top-fermenting" olan weissbear mayasını karıştırmak oldu. Biranın ismi 1447-1534 yılları arasında yaşamış Bavyeralı tarihçi ve dil bilimci Johann Georg Turmair'den geliyor. Yazılarında Johannes Aventinus takma adını kullanıyormuş.
Aventinus'un başarısına rağmen Almanya'da o dönemlerde çokça üretilmemesi şaşırtıcı. Bazıları Almanya dışına bile çıkmazken, bazı güzel örnekler dünyaya türü tanıtmaya devam etmiş. Mesela: Mahrs-Bräu Der Weisse Bock, Brauerei Michael Plank Heller and Dunkel ve Erdinger Pikantus...
Çok az bira iki farklı türün birleşimini bu kadar muazzam bir sonuçla taçlandırabiliyor. Bavyera tipi "hefeweizen" ve "dunkelweizen" doğal filtresiz bulanıklıklarıyla, mayalı kıvamı ve "top-fermented" üretimler içinde olağanüstü damak tatlarıyla ünlüler. Weizenbock da bunların muhteşem uyumu, üzerine muz, çimen ve vanilya gibi koku ve tatlar ekler.
"Dark weizenbock"lar da "Dunkel" ve "Doppelbock" larda kullanılan aynı Münih maltını kullanır, bu sayede o lezzetli malt tadını alır. Koyu maltlar kuru üzüm, kırmızı erik ve pekmez kalıntılarından sorumludur. Daha hafif olan "Helles" ya da "maibock" diye anılan weizenbocklar pilsner maltı ve az miktarda kavrulmuş malt kullanırlar ve altın sarısı, berrak rengiyle, malt ve ekmeğimsi profilini bu maltlara borçludur.
Tabii weizenbocktaki başrol oyuncusu buğday maltıdır. Genelde %50 civarında kullanılır. Buğdayın kattığı kremamsı hissiyata ek olarak tadı da oldukça ayırt edicidir. Alkol oranı %6,5-9 ABV aralığındadır, ama bazıları çift hanelere ulaşır. Örneğin Schneider Aventinus Eisbock %12 ABV içerir. Adeta bir şarap. Bu kadar çok çeşidinin olması aslında iyi bir şey çünkü her damağa uygun bir tür mevcut neredeyse. En çok bilinen örnekleri:
Privatbrauerei Ayinger Weizenbock %7.1 ABV
Weihenstephaner Vitus %7.7 ABV
Georg Schneider and Sohn TAP6 Unser Aventinus %8.2 ABV
Weyerbacher Brewing Co. Eighteen %11.1 ABV
Son not olarak bence biranın en can alıcı noktası da şu an bu değineceğim nokta. Tam bir ödül avcısı. O tada bu kadar ödül çok normal aslında. Aldığı bütün ödüller bakın burda, tam da 21 tane:
2010 Australian International Beer Awards, Melbourne: Gold medal in the category „Wheat beer, wheat other“
2009 Australian International Beer Awards, Melbourne: Silver medal in the category „German Style Dark / Dunkel“
2008 European Beer Star, Nürnberg: Bronze medal in the category “Dark Weizenbock”
2008 World Beer Cup, San Diego: Bronze medal in the category “South German-Style Weizenbock/Weissbock”
2008 Australian International Beer Awards
Bronze medal in the category “Wheat Beer, German Style Dark/Dunkel”
2007 European Beer Star, Nürnberg: Gold medal in the category “Dark Weizenbock”
2007 European Beer Star, Nürnberg: Consumers’ Favourite in Bronze
2006 European Beer Star, Nürnberg: Gold medal in the category “South German-Style Weizenbock”
2006 Australian International Beer Awards: Bronze medal in the category “Wheat Beer, German Style Dark/Dunkel”
2006 World Beer Cup, Seattle: Bronze medal in the category “South German-Style Weizenbock/Weissbock”
2005 European Beer Star, Nürnberg: Gold medal in the category „Wheat doppelbock“
2004 European Beer Star, Nürnberg: Gold medal in the category „Wheat doppelbock“
2004 World Beer Cup, San Diego: Silver medal in the category „South German Style wheat doppelbock“
2003 International Beer Festival, Helsinki: Bronze medal in the category “Top fermented beers”
2001 German agricultural association (DLG): Gold medal for Aventinus Edelbrand
1999 Australian International Beer Awards: Gold medal in the category “Wheat doppelbock”
1999 International Beer & Cider Competition, London: Silver medal
1997 International Beer & Cider Competition, London: Gold medal
1996 World Beer Cup, USA: Gold medal in the category „South German-Style wheat doppelbock“
1996 World Beer Championship, Chicago: Platin medal in the category “Wheat doppelbock”
1995 World Beer Championship, Chicago
Platin medal in the category “Dark wheat beer”
Artık tatmaya geçelim.
On yüz bin milyon aroma
Yine usulen şişeden başlamak lazım. Ben şişe tasarımını normal buluyorum. Ele oturuyor tabii, güzel bir ağırlığı da var. Asıl dikkat etmemiz gereken etiketlerin üzerindeki küçük semboller. Hepsinde tasarım aynı ama renk ve semboller biranın içindeki dominant hammaddeye göre değişiyor. Yine de ufak bir detay. Şişesi koyu renkte, içinde yatan azmanı saklamaya çalışıyor sanki, ama kolay değil, bira da gayet koyu. Çünkü kavrulmuş buğday maltı kullanılıyor ve oranı da %50. Alkol oranı da %8,2 ABV, Tap 5 ile aynı oran. Tehlikeli biralar.
Meşhur amazon.com bardak setinden çıkan "Weizen" bardağım burada da yüzümü güldürüyor. Çünkü tam da Schneider bardağı. Bir önceki Tap 5 Meine Hopfen-Weisse yazımda da adı geçen bu bardağa ve diğer tür bardakların olduğu sete Amazon'dan sahip olabiliyorsunuz. Ülkeye girişte gümrükte sorun yaşanmıyor. İşte o set: Libbey Craft Brew Sampler
Gördüğünüz gibi oldukça koyu renkli, mor / kahverengi arasında, kahverengine daha yakın bir tonu var. Bardağın dibinde de protein kalıntıları ve benzer diğer parçaları da gözlemledim. Servisi oldukça yavaş yapmama rağmen köpüğü coştu. Neredeyse 3 parmak kalınlığında yoğun bir köpük bıraktı. Ama siz yatışmış halini görüyorsunuz çünkü heyecandan çekmeyi unuttum.
Bardağı ışığa tuttuğumda aslında koyu kahverengi ve portakal rengi olduğu daha belirgin. Yüksek gövdeli ve bardağın kenarlarına doğru kabarcık hücum etmesinden karbonasyonun gözle görülür olduğunu anlıyorsunuz. Bu inceleme sırasında şunu da farkediyorum aslında biranın rengi şişe üzerindeki etiketin moruyla örtüşüyor. Bu haliyle bile biradan kalite akıyor.
Burunda klasik bir Belgian Dubbel kokusu hakim. Orman meyveleri ağırlıklı. Erik, üzüm her türlü koyu renkli meyvenin kokusunu alabilirsiniz. Mayadan kaynaklı bir meyvemsilik de var. Biraz daha koklayıp burnunuzu gömdüğünüzde buğday aromasını bütün gözeneklerinizde hissediyorsunuz. Buğdaya vanilya, karanfil ve muz eşlik ediyor. Bu haliyle bir tatlıyı andırıyor. Ekmeğimsi bir malt kokusu da var. Bulabileceğiniz en hoş aromalı birayla karşı karşıyasınız. Bu kadar zenginlik içmeden sarhoş ediyor.
İlk yudumda kendimden geçiyorum klasik. Muhteşem bir bira. Hatta " Ada! Bu çok güzel!" (Issız Adam'dan) Biri %8,2 alkol mü dedi? Sanki yok. Ağzınızda eriyor. Hafif de tatlı. IBU 16 ama o da nerdeyse yok. Kremamsı köpük dudağınıza çarparken yoğun şekilde buğday tadı, karanfil, muz hatta Big Babol geliyor tat alma memeciklerinize. Bu ilk yudumda. İkinci ve üçüncüde orman meyveleri sıradan geçit yapıyor: erik, üzüm, kuru üzüm, incir. Hepsi var. Meyve şöleni. Weizen ale mayası işini çok iyi yapmış olacak ki Belgian Strong Ale lara özgü baharat ve mayadan dolayı meyvemsilik var.
Bitimi oldukça "dry". Ve evet en sonunda alkol de varmış bunda diyebileceğiniz bir şekilde alkol kendini belli ediyor damakta, ama o da çok az. Çok tehlikeli bir bira. Su gibi gidiyor ve sizi o kadar hızlı çarpabilir ki...Bitiminde bile buğday ve orman meyveleri eşlik ediyor. kokusundan, tadına, aromasından bitimine bu kadar tutarlı bir bira çok nadir. Başlangıcı oldukça yumuşak, bitimine doğru da sekliği size veriyor alttan alttan. Damakta tam bir aroma patlaması yaşatıyor. Çoğu insanın farkettiği ve değindiği ortak bir şey de bitirirken alkolün ısıtıcı etkisini hissettirmesi (alcohol warming). Ama buna rağmen damağınızı yormuyor.
Diyecek bir şey yok. Alman kalitesinin ulaştığı en üst nokta bu bira olabilir. Türünün en güzel örneği, ve hatta bir çok biradan da güzel. Bu kadar dengeli aromatik ve yumuşak bira çok az bulunur. En azından bizim ülkemizde. Hala Metro getiriyorken ve erişiminiz varken mutlaka deneyin. Ben 98 / 100 diyorum. Beer Advocate 96 demiş.
Kapanış pozu için bir altın vuruş yapalım: