Bira koskoca bir dünya ve başlı başına bir sanattır, "Bira hamallıktır yeeaaaa" diyenlere karşı kurulmuş bilgi ve paylaşım amaçlı bir blogdur.


Uzak Doğu'da bira avı Part I: Kore

Uzak Doğu'da bira avı Part I: Kore

2 ay önce hazırladığım ama anca yayınlamaya fırsat bulduğum bu yazıyı Bayram tatilinden hemen sonra yazmışım gibi okursanız daha anlamlı olur zaman ve mekanlar :)

Uzun bir bayram ve tatil arasından sonra hepinize selamlar.  Herkes çok gezdi çok dinlendi, sıra anıları paylaşmaya geldi. Ama önce ufak bir hatırlatma; Burası bir seyahat blogu değil, o sebeple gezdiğim gördüğüm yerlere değinmek yerine içtiğim biraları ve biraları içtiğim yerleri mercek altına alıyorum. Bu yazıdaki rota biraz uzun ve yorucu. Seoul'dan başlayan yolculuk sırasıyla, Hong Kong, Kuala Lumpur, Bali ve Singapur şeklinde devam etti. Kuala Lumpur'dan sonrasını okumadım...Çünkü bira içilecek çok ortam ve yer yoktu. Singapur'da belki vardır ama benim günüm yoktu. Sabah 9'da Balİ'den inen uçaktan Gece 2'deki İstanbul uçağına 1 günden az bir vaktim vardı.

Uzun tatil olunca gezmenin dozu ve süresi arttı haliyle. En çok Seoul'dan etkilendim. Olağanüstü imkanlar ve yapılacak bir o kadar çok şey, içilecek çok bira, gezilecek çok pub vardı. Ama oldukça pahalıydı. O sebeple ayağınızı denk alın. Girizgahın sonuna geldik.


Seoul

Mikkeller Bar

Seoul'daki ilk durağım tabii ki de hemen ilk geceden gitmek için can attığım Mikkeller oldu. Mikkeller'in tam zamanlı çizim ve grafik sorumlusu Keith Shore'un etkilerini daha sokağın öbür ucundan görmek mümkün. Akşam yemeği sonrası gittim. Çünkü gitmeden önce çeşitli yerlerden yorumları okuduktan sonra herkesin dediği tek bir şey var: Pahalı, tok gidin. Zaten Mikkeller'den bekliyordum. Yer Seoul olunca muhtemelen bir biraya 30TL'den aşağı vermeyeceğim gerçeğini sindirmem gerekti.

Biranın yanında gitsin diye patates de söyledim, baharatlı güzel bir patates geldi. Fiyatı 18TL onun da. Biralara gelirsek, sürekli güncel tutmaya çalıştıkları ve döndürdükleri 20 tane Tap bira var. Ben özellikle denemediğim türlere ve tatlara girmek istediğim için alışılmış imza biralardan söylemek istemedim. İlk olarak 8wired'dan iStout ile başladım. Yeni Zelanda'dan çok kahveli ve çok çikolatalı oldukça yumuşak içimli güzel bir stout. Kokusu alabildiğine çikolataydı. %10 alkollü. Ancak hava çok sıcak ve nemli olduğu için ayva yutmuş gibi boğazımdan zor geçti. Daha serinletici bir şey söylemem gerektiğini o noktada anladım.

Yandaki ikinci açık renkli bira ise Mikkeller imzalı Wheat is the New Hops isminde American style IPA. Breattanomyce ile fermante edilmiş bir buğday birası. %6 alkolü var. Oldukça fazla aromatik, tropikal kokular her yerde. Ancak tadında bu festivalden pek eser yok. Çam kokusu/tadı ile birlikte ananas tadı geliyor. Biraz Orval'i andırdı bende. Acı aynı zamanda. Bitimi de çok dry. Ama içilebilir bir bira, zaten alkolü de az. Ama yeterli oldu bu kadar tadına bakmak, başka biralara geçme zamanı.

Bir çılgınlık yapıp Spontan Watermelon söylemeye karar verdim. Mikkeller'in Lambic türünden seriye en son katılan birası. Artık üretilmiyor, ama nasılsa arada draft olarak bulmak mümkün. Alkol oranı %7,7. Üretiminde karpuzla fermante edilmiş ve meşe fıçılarında dinlendirilmiş. Yumuşak içimli olması bir beklentim. Ama lambiclere özgü o ekşi yüz buruşturan tadın olması beni korkutuyor.

Kokusunda herhangi bir karpuz belirtisi aslında yok. Bir kaç kez denememe rağmen çoooook derinlerde birazcık geldi gibi. Ama daha çok turunç ve elma kokusu hakim. Yüzümü buruştura buruştura ilk yudumu almak için kendimi hazırladım. Ama sürpriz! Hiç de o kadar ekşi değil. Karpuzun devreye girdiği nokta bu olsa gerek. Hatta hafif bir tatlılık bile mevcut. Mayhoşluğu çok kararında olmuş, ilk içtiğim sour olan Cantillon ile aralarında çok fark var. Merak ederseniz söyleyin derim, ama çok da şart değil. Bu arada dikkatinizi çekmiştir sizin de; son zamanlarda çoğu üretici Sour ve Spontan bira türlerine özellikle eğiliyor. Bu trend daha sürecek gibi. O yüzden ekşiliğe kendinizi yavaştan hazırlasanız iyi olur.


Brew 3.15

Mikkeller kesmeyince başka yer arayışına girdik. RateBeer.com/places bu konuda çok güzel bir kaynak. Puanı yüksek olan (Kore standartlarına göre) Brew 3.14 ve Brew 3.15'e bakmaya karar verdik. Kendi biralarını yapan bir başka işletme ve iki tane şubesi var. Yorumlar çok iyi pizza yaptıkları yönünde. Kendi biralarını da yapıyorlar ve bu işte oldukça iyiler. Microbrewery ölçeğinde bir yer. 10 çeşit biraları var.

İşin güzel tarafı 4'lü beer flight 11.000 Won yani 10$ civarı. Menüden teker teker seçerseniz daha pahalıya çıkıyorsunuz haliyle. O yüzden flight'tan bira seçip sevdiğinizi içmek en güzel. 2 farklı flight söyedik. Ama söylemeden önce her gittiğim yerde yaptığım gibi bir stout söyledim.

Stout içmemdeki hikaye ayrı. 2-3 biradan sonra yoğun aromalı bir stout içersem o stout ya bitirilemiyor ya da ısındıkça ısınıyor ve içilmez bir hale geliyor ve yine bitirilemiyor. Bu yüzden henüz damağım yorulmamışken ve kafam da ayıkken stout içiyorum ki girer girmez, bu zevk bir işkenceye dönüşmesin. Daha önce bitirmekte zorlandığım çok güzel stoutlar oldu, bu uğurda bir kaç stout heba oldu. Neyse konuya bağlıyorum, ilk sipariş verdiğim bira 9 numaralı vanilla stout oldu. Yanında da 8 numaradaki Belgian Wit.

İkisi de şaşırtıcı derecede türüne sadık kalmış biralar olmuş. Belgian Wit özellikle bir turunç ve tropik meyve bahçesi. Rengi, tadı, aroması olsun içtiğimiz çoğu Belgian Wit'ten daha canlı. Taze olmasının da etkisi büyük tabii. Vanilla stout ise apayrı bir hikaye. Koklayınca tabii ki çikolata, kavrulmuş malt ve vanilya (çok şaşırdım) ağır basıyor. Bitimi dry değil, ağızda yine vanilya ve çikolata bırakıyor, ama çok gerilerden kahve ve koyu meyvemsi bir tatlılık da veriyor. Bu kadar lokal ve küçük bir yerden böyle güzel iki bira beklemiyordum. O yüzden flight söylemek daha bir anlam kazandı.

Flight için 2-6-7 ve 10 numarayı seçtim. Moon Bear IPA (6,8% ABV), Pine City Saison (7% ABV, Belgian Style Farmhouse Ale), Combat Zone IPA (7,5% ABV) ve en sonunda da Weiss (4,5% ABV). Teker teker bunları anlatsam denemediğiniz için çok bir şey ifade etmeyecek. En güzelleri Moon Bear IPA ve Saison olanıydı. IPA'in acılığının az, kokusunun bol çamlı, otsu, ormanımsı olduğunu not almışım. Şu an sorsanız hatırlamam ama. Zaten rengine bakar mısınız? Turunç kokusunu ve tadını da es geçmemek gerek. Ufak bir tropik karakter kazandırmış.

Bütün bunları içerken Mikkeller'de de bir şeyler yemediğimiz için tavuk söylemeye karar verdik. Kore'nin bilmediğimiz bir başka lokal aktivitesi bira-kızarmış tavukmuş. Ve gençler özellikle akşamları nehir kenarına gidip birayla birlikte buraya yemeksepeti benzeri bir servisle tavuk söylerlermiş. Sohbet, muhabbet tabii ki tavan. Hatta Kore kültüründe buna özel bir isim veriliyormuş: 

Chimaek (Korean: 치맥): “Chicken” ve “Maekju” (Korece bira demek)
— https://en.wikipedia.org/wiki/Chimaek

Bu ne lezzet!! Paylaşmazsam kendimi kötü hissederim. Buyurun buradan izleyin:

Daha sonra bir tane daha Belgian Wit söyleyip geceyi kapadık. Beni şaşırtan nokta böyle ufak bir yerden bu kadar güzel biraların çıkıyor olması. Tabii ki world class diye nitelendirilecek bir bira değil, ama bu kadar lokal bir yer için oldukça iyi biralar. Bosphorus Brewing geliyor aklıma benzer örnek olarak. Sonra vazgeçiyorum yazmaktan. Erişilebilir, lezzetli ve butik. En güzel özetleyen 3 sıfat.

Otele dönüş yolunda da boş durmadık ve hemen her yerde bulabileceğiniz Hoegaarden ile son bir cila yapmak istedik. En geniş dağıtım alanına sahip bira bu olsa gerek. Gezdiğim bütün ülkelerde Heineken ve bu bira var. 

Yanında atıştırmalık olmazsa olmaz:) acı soslu soyalı kalamar, sadece 24 lira:P Reklamları izlediniz. Bu gece son gecemizdi, Hong Kong'a yola çıkmak üzere otele döndük.

Sınırsız ikram + çeşit çeşit bira + mükemmel servis = North Shield Göztepe

Sınırsız ikram + çeşit çeşit bira + mükemmel servis = North Shield Göztepe

Aşkı arayanların birası: Troubadour

Aşkı arayanların birası: Troubadour