BiraSever

View Original

Buğday + Şerbetçiotu = Enfes tarif, Schneider Weisse Tap5

Weisse ile ilk flört

İş sebebiyle ilk yurtdışına çıkışım biranın anavatanı sayılacak Almanya'ya oldu. Münih'te aldığım bir eğitimin akşamında bizi dışarı çıkarttılar, ve gittiğimiz yer:

Bu kadar bira içen insanı bir arada görmemiştim, Hofbräuhaus München

Bir gürültü, bir cümbüş, sosisler, pretzeller havada uçuşuyor, biralar adeta su gibi akıyor, canlı müzik, kahkahalar, bağırışlar...İşte böyle oldu ilk "Beer Hall" ile tanışmam. 1589 yılında kurularak Münih'in en eski beer hall u olma özelliği taşıyan bu güzide tarihi bina, benim bira, pub ve bu kültüre dahil kavramların çıtasını alıp göklere çıkarmış. Münchner Weisse söylemiştim yarım litrelik. Sağ tarafta görebilirsiniz. Şu anki biralarla kıyasladığımda ortalama bir ürün olsa da, o an içtiğimde suratıma bir gülümseme yayılmıştı. Güzel köpük, aromatik tat ve filtrelenmemiş, bulanık sarı bira rengi. Biz bunca zaman ne içiyoruz demiştim. Bu şekilde merakım kabararak giriş yaptım bira dünyasına. O sebeple bu biranın yeri bende ayrı :)

Birayı içtiğim bu güzel yer de Bavyera Dükü V.Wilhelm tarafından kurulmuş. Wilhelm Almanya'da ünlü biri, 1516 yılında "The Reinheitsgebot" olarak bilinen "German Beer Purity Law" biradaki saflık yasasını yürürlüğe almış. Bu yasaya göre biranın Almanya sınırları içerisindeki hammaddeleri bir standarda bağlanmış. 3 malzeme içerecek bir bira: At, avrat, silah. Şaka bir yana su, şerbetçiotu, ve arpadan oluşması standarda bağlanmış.

Bunun arkasında farklı bir politik neden olduğu söylenir. Karar biradan ziyade ekmek üretimini hedef alıyormuş. Ekmeğin o dönemki kıymeti sebebiyle (16.yy'daki yiyecek kıtlığı ve ucuz ekmeğe erişimin önemi), buğday, çavdar gibi daha "değerli" tahılları birada heba etmek istemiyormuş hükumet. Bu da ekmek fiyatlarını aşağıda tutmak demek.

Bir başka iddia da Kuzey Almanya'da yapılan biraların içinde Bavyera'da kullanılmayan katkı maddeleri içermesi. Bu kanunla Bavyera üretimini korumak amaçlanmış olabilir.

Bu hikayelerin ardından Buğday biralarımıza geri dönelim. Aslında jargonda biraz karmaşa var. Öncelikle bunu açıklamak istiyorum. İki ana türü var: Weißbier (Alm: "white beer", beyaz bira) ve Witbier (Flemenkçe: "white beer"). Temelde aynı anlama gelseler de tariflerinde farklılık var. Alman versiyonunda minimum %50 oranında buğday kullanılırken, Hollanda üretimlerinde Belçika geleneğine uygun olarak kişniş ve portakal kabuğu gibi aroma vericiler de kullanılıyor. İki türün de "White beer"  olarak geçmesinin sebebi etimoloji kaynaklı. "White" ve "Wheat" batı dillerinde benzer köke sahip. Bu ana türlere ek olarak da buğdayın yine fazla kullanıldığı "Berliner Weiße", "Gose" ve "Lambic" denilen türler var. Her birine ayrı bir yazı ayırmayı planladığım için burada değinmiyorum. Genele vurduğumuzda buğday maltı oranı %50-70 arasında değişiyor. Alman usulü üretilen buğday biralarının alkol oranı, rengi ve malzemesine göre de çeşitli alt versiyonları mevcut. Bunlar, "Hefeweizen (Weizenbier)", mesela Weihenstephaner en bilinen ve sevilen "hefe", daha koyu, biraz daha yoğun, vanilya, muz, hindistancevizi tatlı "Dunkelweizen", ağır ve maltlı, %6'dan daha alkollü "Bockbier" ("Doppelbock" ve "Eisbock" gibi daha sert versiyonları da mevcut), son olarak hefeweizen ve bock karışımı "Weizenbock". Bu kadar literatürden sonra işin en heyecanlı kısmına geldik yine.

Schneider Weisse Tap 5 Meine Hopfen-Weisse

İlk söylenecek şey şu, başlığa ben ne yazdım tam olarak? Biranın ismi ve yazması oldukça zor, kopyala - yapıştır hepimizin dostu :) Şişeden de anlaşılacağı üzere Schneider üretimi olanları geliyor Türkiye'ye şu an. Bu cümleyi kurmamın bir sebebi var. Çünkü Tap5'in çıkışında bir ortaklık hikayesi var. Brooklyn Brewery ve Schneider'ın iki brewmaster'ının yarattığı bir hikaye: Garrett Oliver ve Hans-Peter Drexler. Meğer Garett Schneider Weisse'taki zengin ve dengeli aromalara hayranlık duymuş hep. Diğer taraftan Hans Peter Drexler da Brooklyn East India Pale Ale'ındaki baskın şerbetçiotu tadına tapıyormuş. Bu aşkın meyvesi olarak da bizim sevdiğimiz bira çıkmış. Gitmişler birbirlerinin üretim merkezlerinde o ülkedeki şerbetçiotlarını kullanarak bira üretmişler ve bu muhteşem tadı yaratmışlar. Ortak üretimde Amarillo ve Paleside Hops denen şerbetçiotları kullanılmış. Bu sebeple bu biranın bilinen asıl versiyonunu adı: Schneider Weisse Tap 5 Schneider & Brooklyner Hopfen-Weisse. Yani Brooklyn ile ortaklığı isminde de geçiyor. Artık bu isimle pazarlaması yapılmıyor. Hatta o dönemki şişeleri bile farklı şu ankilerden. Günümüzde Hallertauer ve Saphir şerbetçiotları sayesinde bitkisel ve meyvemsi profilini almış. %50 arpa maltı, %50 buğday maltı kullanılmış. Şişeye dışarıdan ilk baktığınızda oldukça sade, ve bir numarası yokmuş gibi durabilir. Ben tasarımını sıkıcı ve heyecansız buluyorum. Ama buna rağmen heybetli. 0,5lt ve %8,2 ABV. Yine aynı şey dikkat edin çarpabilirim uyarısı. Alkol yüksek miktar fazla. Arka arkaya iki üç tane içtiğinizde zaten başınız ufaktan dönmeye başlar. O sebeple Tap5, Tap6 ve Tap7'nin incelemelerini farklı günlerde yapıyorum. Evet heyecanla beklediğimiz o ilk an:

Karanlık olmuş tam rengini belli etmese de, şeftali / kayısı suyunu andıran bir rengi ve kıvamı var. Bulanık (cloudy) yapısına rağmen oldukça pürüzsüz. İlk bakışta mayalar gözükmüyor. Birayı komple bardağa dökmeden önce şişedeki mayaların da karışması ve son görevini yapmaları için bir çalkalama ya da hafif bir karıştırma hareketiyle birlikte dökmek gerek. Amazon US'ten aldığım bardak setimin en geniş hacimli bardağı bütün birayı taşıyacak kapasitede. Köpüğe bakar mısınız? Oldukça kalın, 3-4 parmaklık bir köpük oluştu. Köpük üzerine yorum yapabilmek adına bir süre daha bekliyorum, ve 1-2 dakikanın sonunda köpüğü azalıyor. Çabuk dağılan cinsten. Yukarıdaki iki fotoğraf arasında 1 dakikadan kısa bir süre var, buradan kıyaslama yapabilirsiniz.

Homojen dağılmış bir köpük söz konusu, türk kahvesi gibi biraz. Mayalardan eser yok, çünkü şişeyi çalkalamıştık hatırlarsanız. Filtresiz bira koyuluğu ve bulanıklığında, ama bir o kadar da berrak. Tipik bir  hefeweizen görüntüsünde. İlk koklamamda portakal ve muz kokusu alıyorum. Çok çok güzel bir koku, biraz daha derin çekince vanilyamsı, baharatlı başka kokular da geliyor. Burnum mest oldu. İlk yudumu artık almak gerek. Kokusu tadına yansıyor mu merak ediyorum. 

Yukarıda ilk yudumdan sonra kalan köpüğü ve daha ışıklı bir ortamdaki rengini görebilirsiniz. Bira eşleştirme önerilerine göre bu tarz biralar genelde salata, veya deniz ürünleri gibi hafif yemeklerle iyi gidermiş. Ben de kendimce hafif bir yemekle içtim. Hangi yemekle olursa olsun muazzam bir bira. Çok güzel bir tat. Ananas, portakal ve muza ek olarak şerbetçiotunun keskin tadını alıyorsunuz. Ama malt tadını o kadar güzel dengelemiş ki...Hele o köpürmesi... Anlayamazsınız...Biranın en başarılı olduğu nokta bence kesinlikle tattaki bu dengesi. Tatlı aromalarla birlikte çok hafif bir acılık, ve çok kolay bir içim. Yüksek alkol tadından eser yok. İçtikten sonra ağızda bıraktığı alkol hissinden başka bira içiyorum demeyeceğiniz bir buğday birası. Tropik aromalardan tutun, turunca, oradan karamel, vanilya ya da şekerli aromalara kadar varan bir menü sunuyor. Birayı sırf koklamak bile ayrı zevk. Nil'i nasıl unutabiliriz bu noktada: http://www.birasever.com/blog/beeroclock-bukres

Ortaya yakın gövdeli, serinletici ve yumuşak bir kıvamı var. Karbonasyonu fazla, zaten içtikçe yavaştan şişiyorsunuz. Biranın sonuna yaklaşırken dipte dans eden mayalar dikkatimi çekiyor:

ayaların dipten görüntüsü. Hala canlılar, kımıl kımıl

O koyu renkteki kabarcıklar, kir veya karabiber veya yemek artığı değil:) son nefesini de alkole harcayacak olan canlı mayalar. Buna da değindikten sonra rengine tekrar hayran kalarak şişeyi bitiriyorum. Ağzımdaki tat o kadar güzel ki, bir süre hiç bir şey yiyesim gelmedi. Eğer birayı içerken yemeğiniz bittiyse ve sıra tatlıdaysa tavsiye edilen limonlu ya da çilekli hafif tatlılardan yana tercih yapmanız. Bir cheesecake ya da limonlu sorbe gibi.

Schneider biralarının ülkemize daha sık giriş yapması ve daha yüklü adetlerde gelmesi gerekiyor. Özellikle Erdinger ve Weihenstephaner'in bu kadar tuttuğu bir ortamda bu biranın da oldukça fazla takipçisi ve fanatiği olduğuna eminim. Son olarak Amerika ve Alman ortaklığının en güzel örneklerinden biri olmuş bu bira. İşini bu kadar iyi bilen iki üreticiden de bu beklenirdi. Benim notum 96 / 100, Ratebeer 98 / 100, BeerAdvocate 91 / 100. Cheers!