Aşkı arayanların birası: Troubadour
Troubadour'un aşk ve birayla bağlantısı: 10.yy
Silahşörler birahanesinden çıkan "Troubadour" serisi yaklaşık 2 ay önce ülkemize giriş yapmış oldu. Şu an tek sevkiyat mı oldu, yoksa devamı da gelir mi bilemiyorum. Biz içersek devamının geleceği kesin de...Şimdilik Westkust (Black IPA), Magma (Belgian Style IPA), Obscura (Stout) ve Imperial Stout (Stout olarak geçiyor ama Belgian tarzı, yani bildiğimiz stouta Belçika dokunuşu...Stout mu strong ale mı karar veremedim) olmak üzere 4 çeşit birayla giriş yaptı. Biraların alkol oranları oldukça tatmin edici. %8,5'ten aşağı alkollü biraları yok. Hepsi yukarıdaki sırayla şu oranlara sahip: %9,2 ABV, %9,3ABV, &8,5 ABV ve %9,2 ABV.
Belçika'nın sert çocukları bizi yıkmaya gelmişler. Biranın ismi de Fransızca'dan gelen bir kelime: "Troubadour". Troubadour Fransızca "trouver" yani "bulmak fiilinin kökünden geliyor. Aşkı veya aşkın şarkısını arayan anlamına gelecek, birazdan kökenini anlattığımda daha net oturacak.
Ortaçağ Avrupa'sında 11. ve 13. yüzyıllar arasında yaşamış şövalye-ozan karışımı gezgin şarkıcılara Trubadour adı verilirmiş. Troubadourlar "Jongleur" yani bildiğimiz Türkçe Jonglör"İ adı verilen çalgıcılar ile birlikte dolaşırlarmış. llk Provence'ta yani Fransa'nın Güneyinde ortaya çıkmışlar. Ortaçağ'da elde bir çalgı, kapı kapı dolaşan ve aşkı arayan kişiler olarak, bu devrin romantizm akımının gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Troubadourlar uzun uzun şarkılar ve müzikler eşliğinde Occitane diliyle yazılmış şiirler okurlardı. Özellikle epik şarkılar, pastoreller, jeux-parties denilen savaş şarkıları, estampies, bir kısım danslara ait şarkılar, balladlar ve rondolar söylerlerdi. Troubadour kültürü Kathar mezhebiyle girdiği yakın ilişki yüzünden Albigene haçlı seferlerinin kurbanı olmuş ve 14.yüzyılda çökmüştür. Fakat Kuzey Fransa'da Trouve adı verilen mirasçıları bu kültürü devralmışlar. 10. ve 13.yy arasında yaşamış yaklaşık 400 tane Troubadour'a ait kayıt bulunmaktadır. Bunlardan biri de Aslan Yürekli Richard olarak bilinen Fransız kökenli İngiliz kralıdır.
Okuduğunuz kadarıyla müzik kültürüne ve şarkılarıyla bir döneme etki eden kişilikler olmuşlar. Kurucuları Troubadour ismini seçtikten sonra biraların etiketlerini güncelledikleri bir sırada aşağıdaki cümleyi etikete eklemişler:
Yani şair der ki “Beer and music delight the human heart.”
Yani Türkçe bir şair olsa şöyle derdi: "Bira ve müzik gönlün zevk kaynağıdır".
Troubadour kültüründen bahsederken bir noktayı özellikle sona sakladım. O dönemde henüz okuma yazma herkese nasip olmamışken, havadisler ve şarkılar kulaktan kulağa yayılırmış. Kale kale, kasaba kasaba gezen troubadourlar da şarkılarıyla hem aşkı, hem müziği yayarlarmış. Ancak gittikleri her yerde troubadourlara özel ilgi ve alaka gösterilirmiş, çünkü geldikleri yerden haberler, hikayeler ve geldikleri yerin kültürünü de beraberinde getirirlermiş.
Bu yazıya konu olan bu biralar da bu kültürel ruhtan ve birlikten doğmuş diyorlar. Biralarıyla, Belçika'nın köklü bira tarihini ve geleneğini kulaktan kulağa yayarken aynı zamanda girdikleri evlere neşe ve mutluluk getirmeyi de amaçlamışlar. Çok duygulandım...Ve logolarında da saz benzeri, bu ozanların kullandığı enstrüman da yer alıyor. Bence çok başarılı.
Son olarak bazı şişelerin arkasına eski bir troubadourdan alınmış şu şiir yer alıyormuş:
BROUWERIJ THE MUSKETEERS
2000 yılında kurulmuş taze bir bira üreticisi bu silahşörler. Flandre (ya da Flandra)'nin en ünlü bira akademisi olan Gent'teki KaHo St. Lieven'den mezun olan 4 kafadarın eseri: Kristof De Roo, Rikkert Maertens, Stefaan Soetemans, Sven Suys.
Mezun olduklarında bir Belçika gerçeği suratlarına çarpmış: Böyle bir ortamda brewmaster olarak nasıl iş bulacaklar? Genelde üretim teknikleri ve sırları Belçika aile sınırları ve üyeleri arasında kalır, dışarıdan da kimseyi almazlar o sebeple. Bu 4 arkadaş da, kendi ifadeleriyle "18.yy Fransız silahşörleri" gibi bir araya gelirler ve Musketeers (Silahşörler) Brewing Company kurulur. Kuruluşun ilk yılında ilk Blond biralarını üreterek piyasaya giriş yaparlar. Ürettikleri biraya yukarıda bahsettiğim hikayeler ile paralel olarak "Troubadour" ismini verirler.
2003 yılında ikinci biraları olan "Obscura" ile tekrar sahnededirler. Ama asıl başarıları 2010 doğumlu Magma isimli Belgian style IPA olarak geçen biraları. 2016 World Beer Awards'ta Belçika'nın en iyi Double / Imperial IPA ödülünü almış. Bu ödülü değerlendirirken şunu da düşünmek lazım, Belçika gibi bir yerde hem butik bira üreteceksin, hem onca rakibin arasında hayatta kalmaya çalışacaksın, hem de ödül kazanacaksın. Bence asıl başarı tam da bu işte. Ayrıca bitmedi. Belçika'nın en prestijli ödüllerinden olan Zythos'tan altın madalya ile dönmüş. Daha ne olsun.
Şimdi biralardan kısaca bahsetme zamanı.
Troubadour Magma
Ürettikleri en havalı ve türünün en güzel örneği olan bira. Belgian Tripel IPA diye geçiyor. %9 ABV ile sizi yoldan çıkarmaya hazır. Amerikan IPA'inin acılığını Belgian Tripel meyvemsiliği ile birleştirdiğinizde karşınıza bu güzel bira çıkıyor. Çek şerbetçiotları ile birlikte dry-hopping'de Simcoe kullanılmış. Bu türden benim en sevdiğim bira Flying Dog'dan Raging Bitch. Çıtayı yükseğe koyan bir bira olduğu için Troubadour Magma'ya şüphe ile yaklaşmama sebep oluyor, ama aldığı ödüller yeter deyip biraya girişiyorum.
Nası olduğunu anlamadığım bir şekilde bira daha şişede köpürüyor. Sallama yok, yatay saklama yok. Dolaptan aldığım gibi açtım sonuç bu. Coşkun bir köpük profili var. Zaten son karede görüyorsunuz bardağın yarısı bildiğiniz köpük. %9 ABV'yi IPA bardağına döktüğümde Duvel vari yoğun ve kalın, krema kıvamında köpük kolay kolay yok olmadı. Aynı zamanda şişede mayaların çalışmaya devam ettiği bir bira, o son dipteki mayaları da bardağa boca ediyorum.
Tatlı ve acı şerbetçiotu kokusuyla birlikte, çam, çayır, çimen, turunç ve özellikle mango ve limon alıyorum her koklayışta. Çok meyvemsi. Mango ve ananasın ön planda olduğu, limon kokusunun da acılık ile dengelediği bir bira. Maya karakter neredeyse yok. Alkol kokusu deseniz onu da alamadım pek. Belki de köpük maskeledi.
Belçika dokunuşu baharat kokusuyla kendini belli ediyor. Çiçeksi aynı zamanda güzel bir malt dengesi var. Hiç bir malzeme veya koku veya aroma diğerine baskın değil. Bisküvi kokusu var, Eti Cici Bebe hatta tam olarak. Bal kokusu da var, esmer şeker de var. Bir tatlı, bir acı. Çok karmaşık bir bira. West Coast Imperial IPA türünün oldukça güzel Belçika yorumu. Alkol de eser miktarda.
Belgian IPA ile ilgili bir iki kelam şart. AMerikan IPA leri gibi sizi acı acı şerbetçiotuna boğmuyor, dudak büzmüyorlar. 1000 IBU ya da dünyanın en "hoppy" birası bizimki tarzı iddialı hareketleri de yok. Piyasada o kadar çok IPA var ki, zaten bir çoğu bu deryada kayboluyor. Bu bira ise akıllarda yer etmeyi kesinlikle başaran bir bira. Ne yapıp edin, tadına bakın. Ben tadına bakarken temsili:
Troubadour Imperial Stout
Ülkeye giriş yapan biralar arasında stout olduğunu duyunca heyecana kapılan insanlardanım. Evet hayatımdaki heyecanlardan biri de bu, spordan sonra. Gözyaşlarınızı silebilirsiniz. Hemen koştum gittim aldım geldim. Hem de 2 şişe. Ama yine klasik önyargılarımla. Stout ve Belçika...Aynı cümle içinde pek bir arada görmediğimiz kelimeler. Belki de görmesek daha iyi diyeceğiz içtikten sonra.
Şişesi simsiyah, bir stouttan beklenen bir şişe tercihi. İçindeki renkten de kopkoyu bir bira beklentisi artıyor. Bu şişe de enteresan şekilde kendi kendine köpürüyor. Ama çok taşırmadan bir yudum alıyorum. Magma kadar coşmasına izin vermemeye kararlıyım bu sefer. Simsiyah bir bira ve yine oldukça kalın bir köpükle karşı karşıyayız. Magma'daki kadar kalıcı bir köpük yok. 2-3 dakikaya sönüyor. Oysa Magma bardaklara sığmaz taşar bir karakterdeydi. Gövdesi de açıkçası biraz düşük. Stout'tan beklediğim gibi değil.
Tarifinde 4 farklı malt, kavrulmuş arpa ve 2 farklı şerbetçiotu kullanılmış. Belçika işi olduğunu buradan anlayabilirsiniz. Dökerken, çikolata, kahve ve kavruk malt kokusuyla beraber beklemediğim şekilde koyu meyvelerin kokusu da geldi. Russian Imperial Stout'tan giderek Belgian Quadrupel / Strong Ale tarafına kayıyor gibi.
Bitter çikolata, ve kavruk, hatta yanmış malt tadı var. Tadı dengeli. Ne malt önde, ne de şerbetçiotu. Tatlı ve acının karışık olduğu hoş bir tadı da var. Kuru siyah erik (mürdüm eriği) ve hatta armut ile birlikte meyvemsilik açığa çıkıyor. Bitime doğru kahve yoğunlaşıyor, çikolata ve alkol de buna eşlik ediyor. Ama asıl sürpriz bu bitime muzun da eşlik etmek için aradan sıyrılması oluyor. Stout yerine Belgian QUad olduğu bence artık daha net. Gazlılığı da ortadan biraz fazla gibi.
Bu biraya %9 alkolüyle birlikte Russian Imperial Stout demek bence pek doğru olmaz. Daha çok Belgian Imperial Stout diye bir tür varsa şayet onun altına girer, ya da Belgian Quadrupel de olabilir. Ben kompleks yapısını beğendim, hatta arada ortaya çıkan Belçikalı ezgiler çok güzel bir dokunuş katmış. Ratebeer'da puanı 94 iken Style puanı 46...Anlaşılacağı gibi iki tür arasında kaldığını düşünen bir tek ben değilim. Bu da Stout keyfini taçlandırsın diye biraya eşlik eden Biscoff. Tarçın, karamel ve kavruk tatlar...Bira az daha tatlı olsaydı çok iyi bir yancı olacaktı, ama acı tonları yüzünden bekleneni veremedi.
Sırada iki bira daha var, biri Troubadour Obscura, diğeri de Westkust. Onları da başka yazımda kısa kısa bölümümde detaylandıracağım izninizle. Bu akşamlık benden bu kadar. Afiyet olsun.