Bira koskoca bir dünya ve başlı başına bir sanattır, "Bira hamallıktır yeeaaaa" diyenlere karşı kurulmuş bilgi ve paylaşım amaçlı bir blogdur.


Bir bardak şato, bir bardakta şato: Kasteel Blond

Bir bardak şato, bir bardakta şato: Kasteel Blond

Bu yazıya başlarken, yaz sıcaklarının bittiği gerçeğiyle yüzleştiren bir hava var dışarıda. Deli gibi bir rüzgar, ve yağmur ile birlikte Ekim ayı geldiğini hissettirdi. Üşümemek için türlü türlü cambazlıklar, kat kat kıyafetler...Ama iyi tarafından da bakmak lazım. Sonbahar, kış demek, yüksek alkollü biralar demek, daha rahat içilebilirler demek, içimizi ısıtırlar demek ve Belçika birası sevdamıza kaldığımız yerden geri döneriz demek. Karşımda bir adet Kasteel Blond ile tuşlara basmaya başlıyorum. Ancak hüzünlü bir sahne çünkü bu bira artık ülkemize getirilmiyor. Aramızdan sessiz sedasız ayrılan bir başka Belçikalı daha. Yazıyı yazmakta ne kadar geciktiğimi de bu vesileyle farketmiş oldum.

Sint-Jozef'ten Van Honsebrouck'a

Kasteel'in mevcut binası (Kasteel: Castle yani Kale, Şato demek) tarihte 1736lara kadar gidiyor. Bodrum ve kiler kısmı ise daha da eski, Orta Çağ'dan kalma. Bu tarz şatoların artık askeri amaçlar uğruna hırpalanmadığı  ve lüks konut olarak ailelere kaldığı dönemden geliyor. Birazdan detaylarından bahsedeceğim Van Honsebrouck ailesi bu şatoyu 1986 yılında satın alıyor. 2001 yılının Eylül ayında birahanenin müze kısmını tamamen yok eden bir yangın çıkıyor ve o tarihten bu yana da aslında burası ziyaretçilere kapalı. Çünkü gezecek yer kalmamış. Üretime ara vermeden üretim alanını gezmek de mümkün olmadığından çok da yapacak bir şey yok aslında etrafta. Binanın dışarıdan bir kaç pozunu çekebilirsiniz mesela, ya da doğaya hayran kalabilirsiniz...

:(

Çok yetenekli Emile Bey

Birahanenin çıkışı ve kuruluşu için 19.yy'a geri dönmemiz gerekiyor. Van Honsebrouck diye geçen bu brewery'nin kurucusu Amandus isimli biridir. Amandus Werken kasabasının belediye başkanlığını yaptığı dönemde çiftliği, bira üretim yapan bir tesisi ve içki imalathanesine sahipmiş. Amandus'un ansızın ölmesi ile bütün bu olanlardan bir haber oğlu Emile işlerin başına geçmiş. Garip bir dramanın bugünlere kadar sürecek bira üretimine yol açacağını nerden bilebilirdik ki. Şimdi buralara dikkat edin :) 1863 yılında Emile Louise de Poorter isimli Ingelmunster'den gelen biriyle evlenir. Ingelmunster de Batı Filandre ilinde yer alan bir bölge. Evlenince aile çiftliğine taşınırlar, ancak kayınvalidesi Louise ve torunlarını hiç sevmez ve kötü davranır. Tam bir Türk dizisi. Bu sebeple de genç çift Werken'deki çiftliği terkeder ve kendi üretim tesislerini kurmak üzere önce Vichte sonra da Kortrijk'e geçerler. Ancak Emile bu işi beceremez ve iki tesis de kapanır. 1900 yılında Van Honsebrouck ve De Poorterslar Ingelmunster sırtlarında bir çiftliğe taşınırlar ve burada Sint Jozef Brewery'e can verirler.

Ingelmunster Bölgesi

Emile bira konusunda pek becerikli olmayacak ki işlerin başına Louise geçiyor, aynı zamanda da çocuklarına bakıyor. 5 tane çocuk. Yeteneksiz Emile Bey 80 yaşına geldiğinde işleri artık oğlu Paul'e emanet eder. Paul, kardeşi Ernest ile işe koyulur. Birlikte I. Dünya Savaşı'nı atlatırlar. 1939'a kadar da çeşitli bloklar, kazanlar, soğutucular ve odalar ekleyerek üretim tesisini genişletirler. Yeni tesislerinde daha çok alttan fermante biralara yoğunlaşırlar: Bock ve Pils. İşler yine pek iyi gitmez. Aile bahtsız, biradan yana bir türlü yüzleri gülmemiş. Şu an daha 3. jenerasyondayız gerçi. Günümüze gelene kadar kaç torun doğar, kaç kere tesis el değişir birlikte görelim.

Paul'ün çocuklarından biri olan Luc ve diğer 3 kardeşi bira üretiminde ayak işlerini yaparlarken (şişelere sticker yapıştırmak gibi mesela), Luc'e fenalık gelir ve Gent'te almış olduğu bira eğitiminin üzerinde Tournai şehrine giderek burada çeşitli birahanelerde staj yapar. Hırslı Luc, Düsseldorf yakınlarındaki Wickule-Kupper Birahanesi'nde de çalışır. Burada yaptığı stajdan şu çıkarımlarla geri döner: "düzen, hijyen ve disiplin bira işinin temelidir.". Alman ekolünün temelini de böylece Belçika dağarcığının üzerine eklemiş olur.

İlk tutan biraları Bacchus

Luc'un yükselişi de bu şekilde başlar. 1953'te üretimin başına geçer. O dönemde üretilen biralar: patersbier (father's beer) yani peder'İn sofra birası (yemeğine eşlik eden düşük alkollü bira), pils ve oud bruin (yani old brown, diğer bir deyişle uzun fermantasyon süreci olan ekşimsi bir bira türü). Ticari kafası çalışan Luc yüksek ölçekte pils üreten üreticilerle baş edemeyeceğini anlar ve geleneksel Felemenk türü olan oud bruin üretimine odaklanır. İsmini de "Bacchus" koyar. Bundan 1 sene sonra pils üretimine tamamen son verir ve tesisin isminden Sint-Jozef kısmını silerek sadece Van Honsebrouck kalır (1953). Değişimler bunla da bitmez ve alttan fermante bira üretimine son vererek özüne döner ve Belçika biralarına odaklanır.

İşte karşınızda meşhur Bacchus

Bacchus serisine bir tane de Lambic bira eklenir. Bu birayı üretmek için Lambic mayası bulması ya da üretmesi gerekiyor tabii. Bu mayaların en yakını taaa 100km uzakta Zenne diye bir yerdeymiş. Kafası bira işine fazlaca basan Luc kendince bir yöntem geliştirmiş. Yakınlardaki Uccle'den maya satın almış. Aldığı maya diğerlerinden farklı olarak bir soğutma havuzunda bekletilen ve bekletildiği süre boyunca da havadan ve etraftan aldığı bakterilerle daha da kompleks hale gelen bir maya. Bu mayaları Bacchus ürettiği kazanlara karıştıra karıştıra bir avuç mayadan bütün Lambic ve Kriek üretimini karşılayacak kadar maya elde etmiş. Bir üretimden almış, bir sonraki üretime eklemiş. 1957'de maya satın alma ile başlayan bu süreç 1958'de Bacchus Lambic ve Kriek St. Louis isimli iki biranın üretiminin bitmesiyle mutlu bir sonla devam ediyor.

Sonunda bu biralarla özlenen ünlerine kavuşuyorlar. Hatta o kadar tanınıyorlar ki 1978'de Brugge İdman Yurdu formalarında sponsor olarak isimleri yer alıyor. Gel de bunu şimdi günümüz Türkiye'sinde yap. Satışlar katlanarak artarken 1981'de bir de rekor kırıyor St-Louis: Senede 1 milyon kg malt kullanmak.

St-Louis'in ticari başarısı bununla da sınırlı kalmıyor. 1990'da Heineken Fransa ile bir anlaşma imzalayarak dağıtım alanını Fransa topraklarına kadar genişletiyor.

2010 yılına geldiğimizde üretiminin %45'ini Lambic türü biralar oluşturuyor. Bunlara ek olarak gamlarında 1980 yılında üretimine başladıkları Brigand (%9 ABV, Belgian Strong Ale), 1989 doğumlu Kasteel serisi, Cuvée du Château adını verdikleri 10 sene boyunca dinlendirilmiş (!) bir Belgian Quad, 2013 model Trignac XII adını verdikleri bir Abbey Tripel ile bayağı ortalama Trignac adlı birları var. Hala Pils üretmeyerek de çizgilerini koruyorlar:)

Şu anki kapasiteleri senede 10 milyon litre. Bunu 15 milyona çıkartma plan ve hedefleri var. Bu biralar ile hedef çok uzakta olmasa gerek:

  • Bacchus Frambozenbier
  • Bacchus Kriekenbier
  • Bacchus Vlaams Oud Bruin
  • Barista
  • Brigand
  • Cuvée du Chateau
  • Filou
  • Kasteel Blond
  • Kasteel Donker
  • Kasteel Hoppy
  • Kasteel Rouge
  • Kasteel Tripel
  • Passchendaele
  • Slurfke
  • St. Louis Gueuze Fond Tradition
  • St. Louis Kriek Fond Tradition
  • St. Louis Kriek Lambic
  • St. Louis Premium Framboise
  • St. Louis Premium Gueuze
  • St. Louis Premium Kriek
  • St. Louis Premium Peche
  • Trignac XII

Peki Kasteel bunların neresinde ?

Kasteel serisi

Kasteel serisinden ilk bira olan Kasteel Donker 1989 yılında üretildi. Üst fermente biraların en güzel örneklerinden olan bu seri, Belçika biralarının gelenek ve üretim özelliklerini yansıtıyor; bir adet blonde, bir tane "dubbel" tarzında koyu bira ve bir de tripel ile Belçikalıyım diye bağırıyor. Bunlara son olarak IPA (India Pale Ale) trendini yakalamak için Kasteel Hoppy eklendi. Belgian style IPA olan bu birada tabii ki de Belçika şerbetçiotları kullanılıyor ve şişede ikinci fermantasyona giriyor. Serideki en değişik ürün ise Kasteel Rouge adı verilen Kasteel Donker + vişne likörü karışımlı bir bira. Alkol oranı %8 ABV.

Ülkemize gelen versiyonu %7 alkollü Kasteel Blond. Biradaki %10 alkol limitine takılmayan tek ürün. Kendisine ait bardağıyla beraber bir kaç pozu:

Eski Kasteel ve yeni Kasteel etiketleri

Efes tombul şişe ile karşı karşıyayız. Aynı şişe tasarımı Duvel'de de var. Ben sempatik buluyorum, elime de oturuyor. Bu boyuna rağmen nasıl 330cml olur diye düşünüyorum bazen hatta. Kasteel'İn etiket tasarımı 2008 yılında yenilendi. Ülkemizdekiler yeni seriden gelenlerdi. Sağdaki fotoğrafta iki farklı tasarımı yan yana görebilirsiniz.

İki şişede de biranın geldiği yer ol Ingelmunster Kalesi'nin görüntüsü var. Etiket üzerindeki parşömen benzeri sarı şeridin üzerine yazılmış KASTEEL yazısını ve fontunu ben yıllardır beğenirim. Biraya eskiden beri üretiliyormuş havası katıyor.

Ingelmunster kalesini bardağa oymak

Bardak çok tarz. Ağız kısmındaki altın kaplama ve uzun tutma yeri ile sanki Orta Çağ'da "Şatomda alkol queyfi"

Şişeyi açıp bardağa servis yapma zamanı. Artık biliyoruz ki bardak en başta 45 derece açıyla tutulup birayı alt köşeye doğru dökmeli ve son 1/3'lük kısmında birayı bardağın tam ortasına dökerek köpük oluşumunu tetiklemeli. Bu bilgiden sonra Kasteel'İn bize verdiği köpük ince oluyor.

Bardağın geniş ağzı ve çapını düşünürsek köpüğü tatmin edici kalınlığa ulaştı. Bunda döküş şeklimizin de etkisi var. Ancak kalıcılıktan oldukça uzak bir köpük var karşımda. 2. dakikaya girmeden kalıntılar halinde kabarcıklar ve çok az bir köpük kaldı. Tavsiye edilen tüketim tarihi 30.04.2016 yazıyor ama ben bu birayı Haziran ayında içtim. Belki de köpük hayal kırıklığım bu sebepten. "Son kullanma tarihi geçmiş bira bozuk olur mu?" ya da "Tarihi geçmiş biradan bize bir şey olur mu?" testini de sizin için yapmış bulunuyorum.

Rengi Blond biraya yakışır şekilde açık sarı. Fotoğraf çektiğim yerin dekorundan ve ışığından dolayı koyu sarımsı bir renk gibi gözüküyor ama değil:) Bol bol kabarcıklar var bardakta. Orta - yüksek arası bir karbonasyon bekliyorum.

Bardağa birayı dökerken muz ağaçlarına çıkıp, narenciye tarlalarına iniyoruz. Çoğunlukla muz ve portakal, turunç arasında gidip gelen güzel bir kokusu var. Tatlı kokuyor biraz, muz ve bal bir arada gibi.

Kokusundaki gibi tatlı bir biraymış bu dedirtiyor. Ancak çok aromatik bir bira değil, ısınınca bile aroma profili ve tatlar zayıf kalıyor. Tatlı ekmeğimsi maltlar açılışı yaparken bunu muz ve karamel izliyor alttan alta. Bitime az kala limon tadı geliyor ama tatlılığın gölgesinde kalıyor. Bitiminde hafif bir acılık var ama genel olarak tatlı bir bira. Alkol oranı %7 demeyeceğiniz kadar hafif ve içimi kolay. Orta yüksek bir karbonasyon ve orta bir gövde ile hoş bir bira. Biranın en iyi tarafı alkolün çok iyi gizlenmiş olması bence. Tatlı aromaları da sevdiğim için bunu güzel bir bira olarak not düşüyorum. Ancak daha önce denemiş olduğum Kasteel Tripel'i bu biranın önüne koyarım her türlü. Aroması daha zengin, daha kompleks, alkol oranı da daha yüksek:) Raflarda pek kalmamıştır ama, Belçika Blond biralarının güzel bir temsilcisi olarak deneyin. Leffe Blonde'a göre daha karakterli bir bira. Notum 82 :) Van Honsebrouck'un da çok umurundaydı. 

Ufak bir bilmece sonucunda kazanılan bedava Kale Blond @Kilitbar

Afiyet olsun.

 
belirtmekte fayda var, alkol dostunuz değildir ve sağlığa zararlıdır, burada alkolü özendirmeye çalışan bir yazıdan bahsetmiyoruz. anlatımlarım reklam amacı taşımamakta olup tamamen kendi kişisel görüş ve beğenilerime göre sunulmaktadır
— birasever.com
Ülkedeki IPA açlığına cevap Muğla'dan: GaraGuzu Summer IPA

Ülkedeki IPA açlığına cevap Muğla'dan: GaraGuzu Summer IPA

Stone'dan Avrupa Hamlesi: Stone Brewing World Bistro & Gardens Berlin

Stone'dan Avrupa Hamlesi: Stone Brewing World Bistro & Gardens Berlin